Küçük kızım Bilsem’e gidiyordu o zaman, orada değişik oyunlar öğretiyorlardı.

Matematik odasında gördüğüm oyunlardan biri de mangala oldu. Çocuklar merak edince eve de bir mangala aldık. Sonra mangala turnuvası da düzenlediler sanırım. Tavla kutusu gibi açılıp kapanan bu menteşeli plastik kutuyu görünce çocukluğuma, ilkokul yıllarıma gittim.

Biz de bu oyunu oynardık çocukken. Okulun avlusunda küçük çukurları kendimiz açardık. O küçük renkli boncuklar yerine de bahçeden topladığımız düzgün küçük taşları kullanırdık. Yalnız adı “mangala” değil “göç”tü oyunumuzun. Kuralları da mangalaya göre biraz daha karmaşıktı. Mangala gibi hemen bitmez, uzar giderdi icabında. Her maçtan sonra bir evin alınması, alınan evin geri alınması gibi şeyler de vardı sanırım.

Mangala ve Göç Oyunu

Göç oyunu yüzyıllar hatta binyıllar öncesinden gelen bir oyun. İnternete biraz göz atınca 4000 yıl öncesinden kalma taş üzerine oyulmuş mangaladan bahsedildiğini gördüm mesela. Oyunun farklı adları varmış Anadolu’nun farklı yerlerinde. En eski adlarından biri köçürtme imiş. Türklerden mankala adıyla Araplara ve oradan Avrupa’ya geçmiş.

Neyse, biz “göç” deriz bu oyuna. Anam, dayılarım, dedelerimiz, ebelerimiz dağlarda keçi güderken göç oynamışlar. Hatta bizim köyde, göle yukardan bakan bir kayalık tepe var, oraya “Döşeme Taş” derler kayaların duruşundan dolayı. Ayhan Dayım o taşa yanında getirdiği tahranın ucuyla bir göç evi oymuş keçi çobanlığı yaparken. Çocukken bir ara oradan geçerken göstermişti, hâlâ duruyordu. Bir de bizim evin alt katında evin önündeki taşlıkta bir göç evi vardır. Onu da rahmetli anam çocuklar evden çok uzaklaşmasınlar, evin önünde oynayacakları bir şey olsun diye babamın eski keseriyle oradaki “yasbı” taşa oymuş.

kazan-kaklik

Köyümüzle ilgili bazı anıları, çağrışımları anlattığım uzun manzumede dayımın göç evine de değinmiştim.

“Döşeme Taş”taki göç evini sor,

Ordadır Ayhan Can. Serhat Can nerde?

Belki Kâmil Efe onu bekliyor,

Bektaş’ı Göktaş’a çarptığı yerde.”

Göç oyunu, tarih boyu konan göçen, konduğu yerlerde yeni yurtlar edinen, göçtüğü yerler yurtluğa dönen soyumuzun izlerini taşıyor. Her eve dağıtılan taşlar, kazanılan yitirilen evler...

“Göç Evi”nde Mangala

Geçen hafta asıl hikayesini on beş yirmi yıl kadar önce yazdığım bir çocuk hikayesi basıldı. Kitabın adı “Göç Evi”. Mangala ve bütün bu anlattıklarım asıl konusu değil gerçi kitabın, yine de en sonunda bu adı vermemin uygun olduğunu düşündüm. Çerçeve hikâyede mangala ve göç oyunu var çünkü, bir de okuyup köyden göçen çocuklar ve onların tekrar köye göçme hayali kuran çocukları.

Kitabın en geniş bölümü o “eskiden yazdım” dediğim bölüm. Bir çocuğun at sevgisi ve atla arkadaşlığı anlatılıyor o bölümde. Eski köyleri, güzel Anadolu köylerindeki dingin ve huzurlu hayatı anlatmak istemiştim o zamanlar. Allah rahmet eylesin o tür hikâyeler yazmamı teşvik eden editör vefat etti ben yazarken. Dosya o okuyup eleştirmeyince öylece kaldı biraz da… Bastırma imkânı bulamadım. Kendim de çok önem vermedim aslında. Başka dosyalar, projeler arasında bir kenarda unutuldu gitti. Yıllar sonra biraz daha çalışmam gerektiğini düşündüm, diğer bölümleri yazdım. Geçtiğimiz yaz iki değerli öğretmene okuttum dosyayı. Kadir Can ve Gülcan Çetindağ Can, sağ olsunlar, kırmayıp okudular, dahası cesaretlendirdiler. Doğrusu daha önce roman, hikâye, şiir yayımlamış olsam da çocuk kitabı için pek cesaretim yoktu. Onların eleştiri ve teklifleriyle son düzeltmeleri yaptım. Şimdi de çocukların beğenisine sunuyorum.

Artık bir fuarda yanıma gelip “Hangi kitabını önerirsin?” diyen çocuklarla karşılaşırsam çok düşünmeden cevap verebileceğim.

goc-evi