Soğuk bir bahar sabahı

Bozkırın ortasında

Kerpiçten bozması

Bir evde doğmuşuz

Ben ve ikizim.

……

Bir kadın bağırdı hayat doğru

Yaşamını eğitime adayan bir kadın

Tek kerede iki can doğurdu

Sanki her şey

İki kez mutlu oldu. (Kendine Ait Bir Oda: 105 numara Agoo)

Muğla’nın eşsiz doğasının ortasında bir gündeyiz...

Yanımda yaşı dolmuş arabasından ölse  vazgeçmez  ikiz eşim ve üzerimde aynı karında bir kez daha olmanın dayanılmaz hafifliği ile ben varım….Arabanın iç hali kısaca şöyle; düz vites kutusunda takıla duran dolmuşçu teşbihi, eski tak çıkar kaset çalar, ön arka koltuk arasında sıkışıp kalmış radyolojik görüntü rapor tekrar çıktıları,  birkaç adet buruşturulup öylece bırakılmış kağıt atık, hastane içinde giyilen beyaz önlük, 68 kuşağına ait bant kayıtları, yuvarlak camlı güneş gözlüğü kabı, bir de totem yapmak adına ön camın iç tarafına özenle yerleştirilmiş tüylü kolları boşluğa bakan  böcek ölüsü ile  ikizimle ben yollardayız…

Doğanın koynunda cam ormanlarının göbeğinde, adını fısılyan tatlı esintinin tam yanında, güneş tepeden casır casır  ışıldarken eski de olsa başının üstünde bir tavan olmasının yüzü suyu hürmetine, canik arabayı bağıra bağıra, bıçkın vites atışları ile sürmeye devam ediyordu….Hiç bir şey umurumuzda değildi, yıllar sonra  ben ve ikizim(canik) nazlı ülkemde kız çocuk olmanın zorluklarını öğretmen çocuğu olmanın avantajı ile aşmış, tıbbı teklemeden bitirmiş, kısa adı T.U.S  olan gudubeti geçmiş, garip başını kamuya yaslamış iki kız kardeş olarak gidiyorduk da gidiyorduk….

-Sürüşüne gurban dedim gülerek, sağ elimle zorlayarak ön camı açarken…

Gözünü yol çizgisinden ayırmadan hayli keyifli gaza yükleniyor, teybe “Jetro Tull” u sanki eli ile koymuş gibi ustaca yerleştiriyordu, yol işaretlerini özenle takip ediyor derken,  birden durdu.

-İyidik be havasında ne oldu der gibi sağa sola baktım…

Bizi koltuğa yapıştıran atiklikte hareketle emektar arabanın yuvarlak hatlı burnunu aniden sola kırılması ile at başı mesafede seyreden arabanın önüne atlamamız bir oldu. Sert bir fren,  acı bir korna sesi, dehşet anları derken; hayatın içini doğru daha doğrusu ölümünün kara meleğini çağırırcasına yakınımızdaydı.

O ve ben sanki bir anda yükseldik, yükseldik, fetüs pozisyonunda birleştik, ana karnına gerisin geri döndük.

O soğukkanlılığını korurken ben her şeye teslim safça gülümsüyordum….

Aklıma;  kısa bir ana sığan ömrüm, doğarken birdik ölüme de birlikte gidiyoruz diyen iç sesim ve Iğdır’da mecburi hizmette karaladığım şu dizelerim geldi…

Canik, Can ikizim seninle ölüme bile giderim ben!…

İkiz olmak ne demek hakikatten?

Doğuma ve ölüme aynı göbekten bağlanmak, bir beklerken iki doğmak, bir örnek giyinmek, onsuz günlerde  tıbbiyede okurken  bile  sağda solda ağlamak demek!….

Yok yok ikiz olmak başka bambaşka bişey!…

Hiç tek değilsin ya bu ayrıcalığa bin can değer!….