Kim bile bilebilirdi ki, Çin’in Wuhan eyaletinde yayılan bir virüs tüm dünyayı esir alacak, evlere hapis olucaz,  günlük ihtiyacımızı başkası karşılayacak… 

Kim dese inanmazdık, yok be yahu deyip güler geçerdik!… 

Ama oldu, hepsi yaşandı…

Pandemi ilk günleri idi. Üniversite sınavı aşamasındaki binlercesi gibi kızımın online ders sonrası çalışma çıktılarının nasıl el altında olacağı sorusu bende yanıtını arıyordu. Küçük ve önemsiz gelebilir bu ayrıntı ama olacakların işaret fişeği gibiydi. Beklemek kaybetmekti, derhal online pazardan uygun bir ürün seçtim, erken gönderim kargo bedelini de ödedim, adrese karar vermekte zorlandım derken sipariş işlemini başarıyla tamamladım. Kafamda deli sorular döndü dolaştı; ya ürün piyasada bulunmazsa, ya bozuk çıkarsa, ya kargo hizmet ağı talepleri karşılayamaz bekler durursak diye….

Yukarıda Allah var;  hekim olarak pandemide karı koca mücadele ederken, sipariş ürün yazıcı üç beş gün içinde tedarik edildi, kargo şubesinden bana erişen kargo görevlisine mesai ortasında doğrulattığım adres bilgisiyle aynı günün akşamında eliminiz altındaydı…

Ağladım….. 

Ben Böyle Kargo Hizmetlerine Şapka Çıkarırım!….

Sonrasında mezun doktor whatapp grubunda şöyle bir paylaşım yaptım….

“Corana Günlük Canım Kızım” diye başlayan bir ileti attım…..

Bugün gençten biri üniversite hazırlığı için tedarik edilen kargoyu getirdi. Kapıda belirir belirmez güvenli mesafe kuralını hatırlattım ve el dezenfektanı ile hijyen sağladığım koltuğa usulca bırakmasını istedim. Denileni yaptı. Çok geçmenden cep telefonundan hocam diye hitap eden biri beni aradı. Siz diye başladı…Ultra hijyen önlemi aldığınız için kargo teslimatı yapan arkadaş siparişi teslim etmiş  fakat aksilik bu ya, vatandaşlık numaranızı not etmeden ayrılmış…. Bilgileriniz alabilir miyiz? Telefonda yazdırdım ve ekledim; eğer imzaya gerekli ise oda kapısın önüne çıkar, matbuu evrakı yeni silinmiş mavi üçlü koltukların birine bırakırım dedim… Gerek yok dedi, böyle iyi…Bir an gülümsedim

Galiba ben bu ülkeyi çok seviyorum….

Yaşadığım kent deprem kuşağında ve bizler beşik gibi sallanmaya o kadar alışkınız ki; Anadolu’nun başka yerlerinde yaşayanların ödleri kopacak büyüklükte sarsıntıyı büyük serinkanlılıkla geçiştirebiliriz. Gene öyle bir gün kent 6 şiddetinde depremle sarsıldı. Mesai ortasında yakalandığımız depreme alışkın olmayan diğerlerinin, panik halinde kaçışmalarını, gürültü ile gelip giderek şiddetlenen sarsıntıyı güvenli alan yarattığım masa ayakların dibinde gözleri yumuk,  diz çökmüş halde atlatmaya çalışırken dinledim… Kimine korkunç gelebilir. Oysa benim için sıradandı. Acı acı gülümsedim halime…. Pantolona bulaşan tozu silkelerken ortamdaki sessizlikten yalnız olduğumu farkettim. Birden sessiz kolidor içindeki oda kapım tatlı tatlı çalındı. Gelen kargocu arkadaştı. Şu çok malum alışveriş sitelerinin birinden sipariş ettiğim su yeşili blazer ceketimi şık karton kutusu içinde bana teslim etti. Ona depremi hatırlatınca,  o da bana görev ve sorumluluğunu hatırlattı…

Yok yok ben bu ülkeyi gerçekten çok seviyorum…

Bi de siz kargocu arkadaşları….

İyi ki varsınız…..