Peygamberimiz anlatıyor “Eski bir zamanda 3 adam vardı. Bunlardan birisi kel, hastalıktan dolayı hiç saçı kalmayan bir adam. Bir diğeri abraş, cilt hastalığı geçirmiş yüzünde büyük lekeler olan bir kişi. Diğeri de doğuştan kör bir kişiydi. Allah bu üç kişiyi imtihan etmek ister. Yolcu kılığında bir melek gönderir. Melek önce abraşın kapısını çalar. “ En çok sevdiğin şey nedir? diye sorar. Şöyle der adam “güzel bir yüzüm olsa pürüzsüz; şu kocaman lekelerden kurtulsam”. Melek dua eder adam mükemmel bir yüze kavuşur. Melek “hangi malı çok seversin “diye sorar. Adam “şöyle develerim olsa çok isterim” der. Bunu üzerine melek Allah’ın kendisine 10 adet dişi deve verdiğini söyler. Mübarek olsun bereketli olsun diye dua eder. Sonra yolcu kılığında melek kel olan adama uğrar. Oda güzel simsiyah gür saçlarım olsa birde ineklerim olsa der. Melek dua eder adam güzel bir saç ve ineklere kavuşur. Üçüncü olarak kör olan âma kişinin kapısını çalar. Kör” şu gözüm açılsa Allah’ın kainattaki sanatlarını görebilsem, şöyle koyunlarım olsa ihtiyaçlarımı karşılasam “der. O’da edilen dua neticesinde isteklerine kavuşur.                  

Yıllar geçer bu üç kişi sağlık ve büyük servet içinde çok rahat ettikleri bir zaman da tekrar imtihan edilir. Bu kıssa da en önemli yer asıl imtihanın varlıkta olduğunun işaret edilmesidir. Melek ilk adamın kapısını fakir ve abraş yüzü lekeli bir yolcu şeklinde çalar. Yolda kaldım şu güzel yüzü ve şu kadar deveyi sana veren Allah’ın hatırına bana bir deve verir misin? der. Adam eski halini unutmuştur niye verecekmişim kendim kazandım mecbur muyum? der. Yolcu “ Ben seni tanıyacak gibiyim. Sen şu benim gibi yüzü lekeli fakir adam değil misin? sana dua edildi bu kadar servet sahibi oldun. Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski haline döndürsün der. Adamın bir süre sonra yüzünden büyük lekeler çıkar develeride bir salgın hastalıkta ölür. Gerçekten de adam ilk fakir ve abraş haline dönmüştür. Sonra melek önceden kel olan adama gider. O’da malının servetinin verdiği kibirle meleği reddeder. İmtihanı kaybeder kel ve fakir haline geri döndürülür.     Son olarak önceden kör olan adamın kapısını çalar. Tabi melek kör ve fakir bir yolcu kılığındadır. Yolda kaldığını hem kör hem perişan olduğunu söyleyerek “sana bu gözleri ve serveti veren Allah’ın hatırına bana yardım eder misin? der. Kör olan şahıs “tabi yardım ederim ben de yıllar önce sen gibi KÖRDÜM Rabbim bana göz verdi. FAKİRDİM bana binlerce koyun verdi. İstediğin kadar alabilirsin “der. Melek “malın ve sağlığın sana bereketli olsun. Siz üçünüz imtihan oldunuz diğer iki kişi Allah’a karşı nankörlük yaptı. Her şeyin Allah’tan geldiğini inkar etti. Allah‘ı unuttu imtihanı kaybetti. Allah da onları cezalandırdı. Sen ise Allah’ı unutmadın vefalı ve dürüst çıktın ve imtihanı kazandın” der.                               
İşte özellikle servet sağlık huzur halinde daha büyük imtihanlara uğrayabiliriz. Kuranı Kerim’de  fecr suresinde “Allah insanı denemek için zengin yapar insan ise bu benim zaten hakkımdı der. Sonra yine denemek için malını sağlığını geri alır. Bu seferde Allah bana haksızlık yaptı der”. İşte insan başına gelenlerin imtihan olduğunu unutarak uzun uzun sebeblerle uğraşır. Bilmez ki öyle veya böyle imtihana tabi tutulacak. Allah bizi ağır imtihanlarla karşılaştırmasın. Üzerimizdeki nimetlerin Ondan olduğunu, dilediği zaman verip dilediği zaman aldığını bilirsek imtihanları daha kolay aşarız. Yoksa emaneten verilen şeylere kendi malımız kendi mülkümüz gözüyle bakarsak çok zorlanırız. Bir veznedarın bankanın paralarının kendisinin olduğunu iddia etmesi gibi garib bir yanlışlığa düşeriz. Halbuki bu emanettir hem muhafaza etmek hem de hesabını vermek zorundasın. İşte bize verilen bu can, sağlık, mal mülk ne varsa emanettir dilediğimiz şekilde kullanamayız. Ancak mülkün gerçek sahibi olan Allah’ın emri ve izniyle hareket edersek her iki dünyada kazanırız. İşte en bereketli ticaret de budur.