Sizlere birkaç kısa olay anlatıp, bu olaylardan farkında olmadığımız, göremediğimiz inceliklerden söz etmek istiyorum.
***
Birincisi: Sıla-ı rahm yaptığımda ablamın ziyaretine uğradım. 
Hastaneden yeni çıkmıştı. 
Hal hatırdan sonra havadan sudan konuşurken seçimde nereye oy verdiğimi sordu. Şaşırdım, ablamın seçimle filan hastalık derecesinde pek işi olmazdı. 
Ağzından ilk defa böyle cümle çıktığını duyuyordum.
Kendimle ilgili durumu izah ettim kendisine.
Bu sefer şakayla karışık ben ona sordum nereye oy verdiğini.
Ve şöyle açıkladı gerekçesini: “Hastayım, sık hastalandığımdan hastaneden çıkmıyorum. 
Zamanında sigortamız filan olmadığından doktora filan gidemedik.
Şimdi doktor bile tanıdı beni.
Ayşe teyze diyerek, güler yüzle hastalığımı tedavi ederek evime gönderiyor.
İşte bu yüzden oraya … verdim.”
***
İkincisi:1984 yılında rahmetli annem Ankara’da ağır bir ameliyat geçirmişti.
Doktorunu buluncaya kadar çok aramıştık.
Sonunda Rabbim iyi bir doktoru karşımıza çıkarmıştı.
Özel bir poliklinikte ameliyatı başarıyla tamamlanmıştı.
Ondan sonraki durum hastanın direncine ve bakımına bağlıydı.
Bir yıl sonra  ancak tekrar ayağa kalkabileceğini söylüyordu doktoru.
Başında ben refakatçiyim, birlikte 3 gün kaldık hastanede.
Doktoru ve hemşireleri anneme “Tonton” lakabını taktılar, ziyaret ve bakıma geldiklerinde güler yüzleriyle, sevgi sözleriyle, sıcak bakışlarıyla “Tonton Teyze” sihirli kelimeleriyle annemle adeta dost oldular.
Onların ilgisi, sıcak davranışları annemi çok mutlu ediyordu.
Üç günün sonunda taburcu olma zamanımız gelmişti.
Memlekete dönmek için kiraladığımız aracımızın içine kadar doktoruyla, hemşiresiyle eşlik ettiler.
Doktoru bizzat kendisi eliyle koltuğa yatırdı.
Veda zamanı gelmişti, elini öptü, hayır duasını istedi, vedalaştık.
Bu sıcak yaklaşım ve davranış ailecek hepimizi çok etkilemişti.
***
Üçüncüsü: Maaşımı aldığım bankanın bireysel müşteri hizmetleri kısmında görülecek işim için numaratörden sıra alıp beklemeye başladım.
Benim gibi sırasını bekleyen insanlar çok.
Sıra bana gelmişti.
Sıramızı beklerken sırası olmayan, sıra almayan biri pat diye içeri daldı, işini yaptırdı gitti.
Onun arkasından bir başka görgüsüz de aynı açıkgözlüğü sergiledi.
Daha benim numaram yanmadan üçüncüsü de atlamaz mı?
Çok sinir olduğum bir durumdur bu uyanıklık göstermek.
Baktım görevli bayan onun da işini yapmaya başlamaz mı?
Elimdeki numarayı göstererek, “ Madem gelenin işini yapıyorsunuz, bu numaralar ne işe yarıyor?” diyerek hışımla görevli memureye sordum.
Onun da işini bitirdi, numaram yandı.
Sinirimden patlıyorum, içeri girdiğimde sayıp dökeceğim.
İçeriye girmemle, “Buyurun İsmet Bey, şöyle oturun” demesiyleirkildim,  şaşırdım.
İsmimi nerden biliyordu bu bayan?
Beni nerden tanıyorsunuz diye gene sitemli bir ses tonuyla sordum.
“Ben tanıyorum sizi” diyerek gülümsedi ve ne istediğimi sordu, işimi yaptı.
Hani o yıllar yazı filan da yazmıyordum ki medyadan tanıyor olabilir diye düşünsem.
Yumuşak bir ses tonu ile ve ismimle bana hitap etmesi rüzgârın yönünü 180 derece değiştirmişti.
***
Şimdi gelelim sadede. 
Bu olaylardaki incelikler ve ortak özelliklerin neler olduğunu, yazılarımı takip eden okuyucularım ve beni tanıyanlar az çok sezmişlerdir.
Ama ben yine aktarayım.
Birincisinde seçimin üzerinden epey zaman geçmesine rağmen atmosfer dağılmamış, etkisi hala sürmekte.
Belli ki, seçim propagandaları sırasında etkisi uzun olsun, cumhurbaşkanlığı seçiminde de işe yarasın diye siyasilerimiz tarafından “üfürük tozu” fazla katılmış.
Anadolu insanı da devlet dairelerindeki resmiyetin soğukluğu nedeniyle kendini ötekileşmiş hissetmekten dolayı, bir doktorun hastasına adıyla hitap edip güler yüz göstermesi bile siyasetçilerin hanesine artı olarak prim yapmış.
***
İkinci olayda da yine güneşten eli yüzü, siyaseten yüreği yanık çileli Anadolu insanının kendisini ötekileştirenlere karşı verdiği duygusal tepkiyi görüyoruz.
Okumuş doktor olmuş birinin ameliyatını yaptığı elleri nasırlı bir Anadolu kadını hastasını eliyle gideceği araca yerleştirmesi, elini öpmesi, hayır dua istemesi görülmüş, yaşanmış bir olay değildir, nadirattandır.
Manzara karşısında hepimiz çok duygulanmış, doktor ve ekibi gönüllerimizde tahtlar kurmuşlardı.
Ameliyat sonrası gördüğümüz sıcak ilgi, sevgi dolu samimi ifadeler semeresini çok kısa sürede göstermişti.
Altı ay sonra annemi kontrole götürdüğümde doktorun gözleri ışıldıyordu, “Ne yaptınız, nasıl baktınız da bu hasta kısa sürede bu kadar iyileşti” diyordu.
Evet rahmetli yengem de anneme çok iyi bakmıştı ama bana göre annemi asıl iyileştiren o zamana kadar alışık olmadığımız, devletin sıcak yüzü, annemin iyileşme sürecini hızlandırmıştı.
Ameliyat öncesi hiç yürüyemeyen, dizleri üzerinde sürünen, bir yıl sonra destekle yürümeye başlayacağı önerisinde bulunan doktorları, altı ayın sonunda gördükleri hızlı iyileşmeden dolayı “koluna girerek yürümeye başlatın” demişlerdi.
Bir yıl önce bazen sedyeyle taşıdığımız, merdivenlerde ise sırtımda taşıdığım annem, Rabbimin izni, doktorların da tedavilerinin içine sevgilerini de katmasıyla; bir yıl sonra yürüyerek kontrole gitmişti.
***
Üçüncü olayda ise, benim haksızlık karşısında oldukça gerilip görevli memureye hışımla saydırmayı planlarken, görevli memurenin ismimle ve yumuşak bir ses tonuyla hitap etmesi, hal diliyle de olsa gönlümü alması, özür dilemesi benim öfkemi bir anda silip götürmüştü.
Yani kavganın hiç kimseye hayır getirmeyeceğini o hanımefendi sezmiş olmalı veya konumu gereği öyle yapması gerektiği işin tatlıya bağlanmasına vesile olmuştu.
***
Son söz olarak şunları söylemek istiyorum.
Devlet çarkının hangi kademesinde olursa olsun, devlet hizmetini yürütenler, cumhurbaşkanından en alt kademedeki görevliye kadar, yılların verdiği yanlışlıkla artık resmiyetin soğukluğu, gurur, kibir, tepeden bakma, ötekileştirmeye sebebiyet veren söz ve davranışları bir an önce terk edip; omuzunda durduğu, kendini o makamlara taşıyan insanları anlamak için acı sözlerini değil, örneklerde ifade etmeye çalıştığım hal dillerini de göstermeleri gerekmiyor mu?
Yüksek yerlerin havası ile aşağı bölgelerin havasının farklı olduğu gibi, aşağı tabakalarda hava bambaşka beyler…
Görmek, anlamak, yaşamak, ellerine dokunmak için hala neden yumruklarınızı sıkarsınız.
El yumruk halindeyken tokalaşma olur mu?