Her siyasi partinin dayandığı belli bir sosyal taban vardır. Partiler bu sosyal tabanların siyasi görüşleri, ekonomik ve sosyal tercihleri ve-veya dini ve etnik kökenleri içine alan bir toplumsal talebin sonucu olarak ortaya çıkarlar. Bu talep ortaya çıkınca partiler bu talepleri ve tercihleri içeren bir siyasi program ve söylem meydana getirirler.

Bu aşamadan itibaren partiler kendilerinin tabanını oluşturan grupların talepleri dikkate alınarak belirlenen program ve söylem dahilinde siyaset yaparlar veya yapmaları gerekir. Partinin programı ve söylemi, kısacası tam olarak uymasa da ‘Fikri Temellendirilmesi’ böyle oluşur.

Bu ideoloji kimi zaman partinin tabanını oluşturan grupların talep ve çıkarları ile bire bir örtüşmeyebilir. Bazen tabanı oluşturan gruplardan biri veya birkaçının taleplerinin tam aksine bir politika izlenebilir. Bu politikaların belirlenmesi sırasında bu partilerin tabanını oluşturan grupların itirazlarına ve hatta ayrılmalarına da yol açabilir. Ama çoğunluk grupların taleplerine aykırı bir durum olmadığı sürece partilerden büyük kopmalar yaşanmaz.

Kısacası partilerin ‘düşünsel temelini ve gövdesini ‘,  ortaya çıktığı sıradaki sosyal talepler ile zaman içerisinde ortaya çıkan taleplerin uyumu belirler. Şurası muhakkak ki partinin bir ideolojisi-fikri olur. Veya siyaseten olması gerekir. Aksi durumda bir partiden değil geçici sosyal birliktelikten bahsedilebilir. Yukarıda anlatılanlar ışığında toplumun süreç içerisinde taleplerinin değişmesi mümkün olduğu gibi partinin tabanını oluşturan grupların da değişiklik göstermesi mümkündür.

 

Ama kesin olan bir husus varsa, bu da partinin belli bir programının olması ve toplumsal talepleri karşılamaya çalışmakla birlikte; aynı zamanda toplum için bir gelecek vaat etmesidir. Bu amaçla toplumu harekete geçirmeli ve toplumun tamamını bu gelecek çerçevesinde kendisi merkez olmak üzere bir araya getirmeye çalışmalıdır. Tuhaftır, Ak Parti “Toplum için gelecek” vaat etmedi  ama, toplum zorla onlara misyon biçmeye çalıştı. Aksine toplum; “Hayır, Siz o değilsiniz, busunuz..” dedi. Ortadoğu halklarının da bugün dönüp Türkiye’ye ve özelde Ak Parti’ye aynı şeyleri söyledikleri-umdukları gözlemlenebiliyor.

 

Ak Parti kuruluş aşamasında belli bir sosyal talep doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Ak Parti kurulduğunda bunun toplumsal karşılığı vardı. Sonuç olarak Ak Parti bir siyasi mühendislik sonucu değil reel toplumsal talep sonucu vardır. Ak Partiyi kuruluşunda destekleyen sosyal, ekonomik, dini-etnik gruplar muhakkak ki fiili olarak mevcuttu. Yani bir partinin oluşması için gerekli tüm şartlar mevcuttu. Bunun sonucunda da parti ortaya çıktı. İkinci aşamaya göre yani partinin bir ideolojisinin ortaya çıkması açısından da parti programı ortaya konuldu. Program ideal olan ne kadar talep varsa bütün bunların gerçekleştirilmesini öngördü. Planlamacı bir yönü vardı ve zaten bir planlamacı(lar) tarafından yazılı hale getirilmişti. Medeniyet tasavvuru ve iddiası olmayan, ya da bunu askıya almış bir ekibin çıtayı bu kadar yukarda tutmasını anlamak mümkün değildir. Keşke, çıta biraz aşağılarda olsa idi!..

 

Tüm bunların sonucu olarak ; partinin toplumu belli bir ‘Mefkure’ içerisinde dönüştürmeye çalışması gerektiğiyle ilgili tam bir belirsizlik hakimdir. Buradaki belirsizlik hiçbir şekilde işlerin kötü gittiği veya ülkenin çok kötü yönetildiği anlamında kullanılmamıştır. Belki de bugüne kadarki en az hata yapan ve şurası muhakkak en çalışken hükümetlerin bu parti tarafından kurulan hükümetler olduğunu söylemek gerekir. Buradaki belirsizlik, ileriye dönük olarak partinin bir projesinin-/planlamasının olup-olmadığının bilinmemesidir.

Gerçi buna gerekçe olarak ideolojilerin dogmatik olduğu ve bu dogmatiklik sebebiyle belli bir aşamadan sonra partilerin, toplumun gerisinde kaldığı savunması ileri sürülmektedir. Bu savunmayı ileri sürenler toplumsal taleplere göre önceliklerin belirlenmesinin daha gerçekçi ve rantabl olduğunu, yani pragmatik yaklaşımların daha uygun olacağını dile getirmektedirler.

 

Siyasi parti olmanın üç şartı olan (1) toplumsal talep, (2) grupların çıkarlarının buluşması, (3) belli bir programa ve hedefe / mefkureye sahip olma şartlarının bir veya birkaçının olmaması; partinin, siyasi bir varlık olarak hayatiyetini sürdürmesini imkansız hale getirir.

 

Ak Parti mevcut hali ile toplumsal olaylar karşısında bir tepki ortaya koyamamaktadır. Önce beklemekte toplumda şekillendiğini düşündüğü eğilime göre bir tavır ortaya koymaktadır. Bir olay olduğunda önce buna tepki toplumda oluşmakta, bu husus çeşitli şekillerde medyada yer almakta ve parti buna göre tutum belirlemektedir. Bunun örnekleri çoktur.

 

Ak Parti kendisi için hayati önemde olan 27 Nisan olayında bile toplumdaki ilk tepkileri beklemiş, bu tepkilerin istediği yönde oluştuğu kanaatine varınca hükümet sözcüsünün o meşhur kısa açıklamasını yapabilmiştir. Ak Parti tutum alırken sürekli olarak araştırma şirketlerine yaptırdığı araştırmalara dayanarak biraz gecikmeli olarak tepkisini ortaya koymaktadır.

 

Bu hali ile Ak Partinin toplumu dönüştürme iddiası yoktur. Ak Parti anlık gelişen olaylar karşısında konjonktürel tavırlar almaktadır. Belli bir ideolojisi olmadığı için hemen ve olaylara müdahele edebilecek bir tavır alması mümkün olmamaktadır. Ak Parti, parti olmanın 3. şartı olan belli bir ideolojiye sahip olunması gerektiği şartını gözardı etmektedir. Ne var ki bu ‘Mefkuresizlik’’ , ülke sevgisiyle ve iyi niyetle  tolere edilemez. Sosyolojide bir kavram/kurum başkasının yerine ikame edilemez.

 

Ak Partinin kuruluşundan beri gelişen olaylar karşısındaki toplumsal tepkiler; hep, Ak Partinin işine gelen ve/veya katılabileceği tepkiler olmuştur. Peki bunun aksi mümkün olmaz mı? Yani meydana gelen toplumsal tepki Ak Partinin beklediği ve katılabileceği yönde bir tepki olmazsa ne olacak. Bu sorunun cevabı yoktur. En azından Ak Parti yönetimi açısından böyle bir soru gündeme gelmediği için cevabının da olması düşünülemez. Peki bu durum bir siyasi parti açısından sürdürülebilir bir durum mudur?? Soru, cevaptan onemli, bu yuzden detaylarıyla İncelenmesi gereken husus..

 

Bir partinin toplumsal tepkilerin önünde sürüklenmesi, her yeni tepkiye göre yeni bir durum alması tabii ki mümkün değildir. Bir parti toplumsal olayları ve bu toplumsal olaylar sonucunda ortaya çıkan toplumsal tepkiye yön verebilmeli, en azından bu iddiada olmalıdır. Bunun ön şartı da sağlam bir duruştur. Ak Parti’de bir ideoloji yoktur ama gecikmeli de olsa duruş vardır. Ak Partiyi kuran ve yöneten kişilerin bir siyası görüşü ve ideolojisi, elbette vardır. Bu ideoloji parti(hukumet) programına –Hasseten- yansımamaktadır. Tercihan da yansıtılmamaya çalışılmaktadır. Bu ideoloji yokluğu nedeniyle Ak Parti; bir siyasi parti olarak sadece ve şimdilik mevcuttur.. Ancak, bu durumun sürdürülebilir olduğunu söylemek imkansızdır. Nedense Ak Parti, siyası parti olmanın 3. şartı olan ideolojiye sahip olma şartını reddetmektedir. Parti ileri gelenlerince; bu reddin arka planında, dünya konjonktürü, sosyo-ekonomik ve siyesi gelişmelerin olduğu savunulmaktadır.

BİR SONRAKİ YAZIMIZDA DEVAM EDECEĞİZ...