Şems-i asr idi asırda şemsin

Zılli memdud olur zamanı kasir

Kemalpaşa-zade


   

    O, bir ikindi güneşi gibiydi. İkindide güneşin zamanı kısadır ama gölgesi çok uzun olur. Kemalpaşa-zade’nin Yavuz Sultan Selim’in ölümünün ardından söylediği gibi gölgesi uzun yıllar Anadolu Coğrafyasında yaşanmış, konuşulmuş, tartışılmış, imrenilmiş, bazılarınca kızılmış olan ve 8 yıl Osmanlı semalarında zuhur etmiş bir ikindi güneşi; Gölgesini şuan yazdığım kağıda kadar ulaştıran…

    Yavuz Sultan Selim denince herkesin kafasında tahayyül eden o malum resim ve kulağında küpesi ile sert mizaçlı, heybetli adam. Yıllar evvel ders kitaplarına yanlışlıkla konulan bu resim hala tesirini göstermekte ve tartışmalara sebep olmaktadır. Şimdi gelin bu meseleyi biraz inceleyelim.

    Pek çok kültürel gelişme de gördüğümüz gibi küpe objesine de ilk olarak Mısır uygarlığında rastlıyoruz. Babilliler ve Asya uygarlıklarında da görülen erkeklerin küpe takma meselesi; Şahsın toplum içersinde ki statüsünü belirten nesne olmaya başlamıştır. ”Ortaçağda pek kullanılmayan küpe Rönesans ile birlikte yine moda olmuştur. Kadınlar küpeyi iki kulaklarına takarlarken erkekler sadece sol kulaklarına takıyorlar.” Mısırda kölelerin kulaklarına küpe takılır böylece sahibi belli olurdu. Alevilik, Bektaşilik, Şiilik Gibi inançlarda da küpe takmak gelenekti.

    Öte yandan Osmanlı Devletinde portrecilik ise bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmed’ den sonra başlamıştır. Fatih’e kadar hiçbir hükümdar bizzat kendi devrinde portresi yapılmadığı için onların portreleri, tarihi metinlerde anlatıldığı üzere veya hayali olarak oluşturulmuştur. Fatih’ den sonra ise padişahların bir çoğu portrelerini çizdirmiştir. Saray sanatçılarının çoğunluğuyla oluşturulan Ehl-i Hiref teşkilatının nakkaşhanesinde bulunan minyatür sanatçılarının meydana getirdiği portreler ise padişahların fiziksel niteliklerini yakinen ve gerçekçi olarak yansıtmıştır. Gerçekçi olmalarının başlıca unsuru nakkaşların padişahı bizzat görmelerinden kaynaklanmaktadır.

    Avrupalı ressamlar da Osmanlı padişahlarının portrelerini çizmişlerdir. Onların bu portreler için yararlandıkları kaynaklar ise genellikle Osmanlı minyatür sanatçıları, eski gravürler ve Avrupa’daki Osmanlı imajına göre kafalarında oluşan imgeler olmuştur. (Tıpkı Osmanlılara göre Avrupalıların kendi küçük ve aciz devlet yöneticilerinin zevk-ü sefa içersinde yaşadıklarını gördükten sonra acaba Osmanlı gibi büyük bir devletin yöneticileri nasıl bir hayat sürüyorlardır psikolojisi ile Avrupalılar tarafından yazılan harem hayatı gibi…)

    Geçmişteki uzun zaman süreci içerisinde sürekli olarak küpe ile resmedilen Yavuz Sultan Selim hakikaten küpe takmış mıydı? Oysa Türk kaynaklarında onun küpe taktığından hiç bahsedilmezken Avrupalı kaynaklar ise bu durumun aksini iddia etmekteydi. Küpe Yavuz’ un karakterine ve sert mizacına uygun olmamakla birlikte o gösterişi, süsü sevmeyen bir hükümdardı.





    Yavuz, Mısır seferi dönüşünde Edirne'de kendisini karşılayan tek şehzadesi Süleyman' ın süslü elbiselerini görünce ona, "Bre oğul, sen böyle giyinirsen anan ne giyecek!" diye ikazda bulunur.

    Aynı zamanda o İslam dinine mensup bir padişah ve bunların da ötesinde bir İslam halifesidir. Bunun da etki ve tesiri münasebetiyle, şöyle ki; İslam hukukuna göre kulakların küpe takılmak üzere delinmesi ve küpe takılması, kadınlar için caiz görülmüş, ama erkekler için caiz görülmemiştir. Bazı fıkıhçılar, erkek çocukların da kulaklarının delinebileceğini ve bu tür bir olayın Hz. peygamber zamanında yapıldığı halde yasaklanmadığını ileri sürmektedirler. Her halükarda ergen erkeklerin kulaklarını deldirmeleri ve küpe takmaları, çoğu fıkıh alimine göre haram ve bazılarına göre ise mekruhtur, yani kısaca caiz değildir. Durum da böyle iken bir İslam halifesinin (Halife; İslam Dünyasının Devlet Başkanı) bunları görmezden gelemeyeceği hususunu sizlerin yorumuna bırakıyorum.

    Diğer bir rivayet ise şöyledir; Yavuz Sultan Selim kılık değiştirerek Tebriz'e gidip, Şah İsmail'i satrançta yenince şahın, Şehzade Selim'e yenilginin hırsıyla bir tokat atması üzerine, Yavuz'un da bu tokat kulağıma küpe olsun diye küpe takmasıdır. Daha sonrada Yavuz bu tokadı unutmayıp Çaldıran savaşında intikamını alıyormuş.

    Farklı bir versiyonu da; Bir rivayete göre Yavuz Sultan Selim ordusuyla Mısır’ı fethettiği zaman, orada köleleri ziyaret etmiş. Çiftliklerde çalışan erkek kölelerin kulaklarında küpeleri görünce, neden taktıklarını sormuş.

“Sultanım.” demişler. “Bunlar köle sınıfı olduğundan hür erkeklerden ayırt edilmeleri için bu küpeleri takarlar. Bu küpeler onların kölelik nişanıdır.”“Ya öyle mi?” demiş Yavuz Sultan Selim, “Demek öyle. Getirin öyleyse ben de kulaklarıma küpe takacağım.” Kendisini Alemlerin Sultanı karşısında köle olarak gören Yavuz:“Getirin, benden daha hakir bir köle mi olur? Bende Allah'ın kölesiyim” demiş ve küpeleri kulaklarına takarak, bir müddet köleler arasında dolaşmış.

    Yavuz’u küpeli olarak gösteren ve günümüzdeki tartışmalara sebep olan resimlerin kaynağında ise Kanuni Sultan Süleyman’ ın resimlerini çizen Edhard Schön tarafından çizilen resimlerdir. Belirttiğim gibi Kanuni dönemi ressamı Yavuz’ u çiziyor. (1529-1530)

    Daha sonraki yıllarda çizdiği resimlerde ise Yavuz Sultan Selim’i boydan çizdiği resimler de onu batılı hükümdarlara benzer biçimde çiziyor.  Bu teşekkülde Yavuz’ u görmeden çizilen resimler birbirinin kopyası mahiyetinde artarak geldi. Günümüzde ki şu diğer meşhur resme gelince, Topkapı sarayı müze haline getirildiği süreçte padişah resimleri arasında Yavuz’un resmi eksiktir. Buna mukabil olarak 19.yy’ da Macar bir ressama çizdirilen Yavuz resmidir. Oysa Macar ressamda Edhard Schön’ ün resimlerinden esinlenerek çizmiştir. Kimilerine göre Taç şeklinden ve Şii mezhebinde küpe objesinin çokça kullanılması dolayısıyla Şah İsmail’ e atfedilir. Oysa Şah İsmail’ e ait küpeli bir resimde kaynaklarda bulunmamaktadır. Kanaatimce bu resim Edhard Schön’ ün hayal gücünün bir ürünü olsa gerek.

    Günümüzde, İran’ a hükmetmesi ve Mısır seferi gibi konulardan ziyade küpesine sataşılan gencin kendini koruma mekanizmasında yer etmiş kurtarıcı bir sözcük haline gelmiştir Yavuz.

    Ne yazık ki Yavuz Sultan Selim hakkında Hasan Can’ın oğlu Hoca Sa’deddin Efendi gibi onu yakından tanıyanların yazdıklarına itibar edilmiyor da, genellikle kulaktan duyma bilgilere başvuruluyor.



1-    Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk. Bilinmeyen Osmanlı s.147

2-    Feridun Emecen- Şahsiyet ve İmaj

3-    MUSTAFA ARMAĞAN-TARİHİN AYNASI (VİDEO)

http://www.kure.tv/kultur/119-tarih-aynasi/tarih-aynasi-yavuz-sultan-selim-kupe-takar-miydi/176-Bolum/105252/























-