21.05.2010 / Ülkemiz bir kez daha yasa büründü. Zonguldak Karadon’da yaşanan kömür madeni ocağının patlaması sonucu 30 işçimiz madende mahsur kaldı. 5. günde işçilerimize ulaşılabildi. Dilimiz “öldü” demeye varmıyor. İnşallah hepside şehit olarak Hakk’ın huzuruna varmışlardır. Netice itibariyle ekmek parası, helalinden rızık için dünyanın en zor işine talip olmuşlar!
 Basın yoluyla işçi yakınlarından göçük altında kalanların insan hikâyelerini dinliyoruz. Hepsi ekmeğinin peşinde ekmeklerini taştan değil belki ama toprağın 500-600 metre altında kömürden çıkarıyorlar. Bazılarının yakınları daha önce göçük altında kalmasına rağmen aynı işte çalışmaya devam etmekten geri durmamışlar. Göçükten son anda kurtulan bir işçi daha öncede bir göçük kazası atlattığını ve yine aynı işe devam ettiğini söylüyor. Belki de aynı işine birkaç gün sonra devam edecek. Başkasına avuç açmaktansa ölümü göze alıp toprağın derinliklerine dalmaya devam edecek. Helalinden kazanmak için ne büyük bir kahramanlık! Belki bu haliyle cephede savaşmaya eş bir tavır. Bizim aile yapımızı her şeye rağmen ayakta tutan bir anlayış, kadere rıza gösterme ve Hak’tan gelene razı olma. İşin bir yönü böyle…
Birde yetkililere bakan yönü var, son yıllarda bu tip göçük ve kömür ocağı patlaması haberleri çoğalmaya başladı. Bir dönem Tuzla tersanelerinde sık sık benzeri kaza haberleri gelmeye başlamıştı, şükür şimdilik bir kaza haberi gelmiyor. Yapılması gereken her yönüyle insan değerinin hiçbir ücretle kıyas edilemeyeceği… Yetkililerin bir an önce gerekli incelemeleri başlatması gerekiyor. İnşallah bu kaza son olur ve bir daha ülkemiz bu gibi acılar yaşamaz!

 Ülkemizde bu acılar yaşanırken gerçek gündemden uzak, halkın derdinden uzak yapay sorunlar da yaşanıyor. Özellikle halktan uzak bu yapay gündemler medyada geniş yer buluyor. Bir tarafta halktan uzak bir medya kendi dünyasında yaşarken, öbür tarafta halkın değerlerinden uzak bir siyaset anlayışı görüyoruz. Basını takip ettiğimizde gerçek Türkiye’yi tanımak da zorlanıyoruz. Siyasetin kirlenmişliği, ardı ardına yayınlanan kasetler vb. siyaseten kurulan tuzaklar; içine kapalı bir Türkiye arzu edenler.
Sonuç itibariyle halkını tanımadan bir yere gelenler, basının yelkenini şişirdiği siyasetçiler halkını tanımaya fırsat bulamadan, yelkenlerini kim şişirdiyse aynı şekilde geldikleri yere geri dönmekten başka bir şey yapamıyorlar. Kolay yolu değil kömür işçileri gibi çileli yolu seçselerdi, tırnaklarıyla kazıdıkları bu yolda halktan başka kimseye ihtiyaç duymadan yürüyebilecekler ve yalnız halkına karşı kendilerini sorumlu hissedeceklerdi!
Son yaşadığımız göçük olayı bir kez daha bize gerçek Türkiye’yi hatırlattı. Ailesi için fedakârane çalışan kimseye el açmayan harama tenezzül etmeyen Anadolu insanları…
Türkiye sorunlarından kurtulmak istiyorsa Ankara’nın Anadolu’yla tanışması gerekiyor. Giyim kuşam olarak bu insanlar her ne kadar “çağdaş” gözükmeseler de ne olup bittiğinin farkında. Arifane bir anlayışla kendine bir yol çiziyor.
Toprağın derinliklerinde çalışsalar da ufukları aydınlık içinde, geleceğin dünyası için Ferhat gibi dağı deliyorlar. Hedefleri aydınlık bir ülke, büyük ümitleri ve hiç yitirmedikleri hayalleri var. Ve, bu hayalleri geleceğin dünyasını inşa etmeye yetecek.
Toprağın derinliklerinde kazandıklarını hiç yüksünmeden geleceğin büyük Türkiye’sini inşa etmek için harcayacaklar.   
Öbür yanda, plazaların en tepesinde yaşasalar da ufukları ayaklarının dibi göremeyecek kadar dar bir dünyaya hapsolmuş insanlar var ve halk eskisinden daha fazla olup bitenin farkında!