Eskiler, kâinata “Kitab-ı Ekber” derken, her saniye değişen, eşsiz güzelliklere bürünen evrenin, ilahi bir mektup olduğunu hatırlatıyorlardı bizlere. Açıp okuyalım diye. Kim bu mektuplardan birini okusa, asla yalan olmaz, Allah(c.c) kendisiyle konuştu saysa.
Kâinattaki sesler ve cümbüşler bin bir mâna çıkarttırıyor kendinden. İnsanı etkiliyor. Kalpten vuruyor. Allah(c.c) sanki yüceler yücesi yaratma gücüyle “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruyor.
“Ben aşkı olmayan kişinin insanlığını inkâr ederim” diyen Mevlâna'nın, demircilerin çekiç ve örslerinin sesini duyduğunda bile aklına Allah(c.c) gelirmiş. Bu sesleri dinler, aşkından yerinde duramayıp, dönmeye başlarmış.
Bir sineğe, bir böceğe, taşa, toprağa, güneşe, aya, ele, ayağa, ağaca, denize, dereye, örse, çekice… Nereye, neye bakarsak bakalım. Hayran olmaktan ve şaşırıp kalmaktan ibaret kalır duygularımız. “Bir Müslüman âşık değilse kâfirdir” diyen Hz. İkbal geliyor aklıma.
.jpg)
Efe; gözüme ilişenlerden, bir daha hiç göremediklerimden. Kitab-ı ekberden. Bir karede olsa ilginç bir hatırası var bende. İstedim ki bu yazımda buluşturayım onu sizinle. 20-26 Ocak 2012 tarihinde Turan Bahadır sergi salonunda nice Efe’lerle tekrar görüşmek üzere. İnsanlığa, aşka, O’na davet niyetiyle.
