9 Aralık 2025, Çin Gümrük İdaresi'nden gelen bir veri küresel ekonomi çevrelerinin dikkatini üzerine çekti. Verilere göre, 2025 yılının ilk 11 ayında Çin'in mal ticareti fazlası tarihi bir eşiği aşarak 1 trilyon doları aştı ve 1,08 trilyon dolara ulaştı. Bu 'kilometre taşı' niteliğindeki ekonomik kayıt, küresel ticaret korumacılığının yükseldiği ve özellikle ABD'nin Çin'e yönelik yüksek gümrük vergilerini sürdürdüğü bir ortamda elde edildi. Veriler, Çin'in dış ticaretinin güçlü direncini açıkça ortaya koyarken, aynı zamanda tek taraflı ticaret politikalarının küresel tedarik zincirlerini yeniden şekillendirme konusundaki sınırlılıklarını ve zafiyetini de yansıtıyor.
Bu ticaret fazlasındaki belirgin büyümenin temel itici gücü, geleneksel ABD ile ticaretten değil, tam tersine ABD'ye ihracatta keskin bir düşüşün yaşandığı bir arka planda gerçekleşti. Gümrük verileri, ilk 11 ayda Çin'in ABD'ye ihracatının bir önceki yılın aynı dönemine göre %18,9 oranında azaldığını, yani yaklaşık 90 milyar dolar düştüğünü gösteriyor. Ancak Çin dış ticareti, 'pazar çeşitlendirmesi' ve 'endüstriyel yükseltme' olmak üzere iki temel motor sayesinde, tek bir pazardaki dalgalanmayı başarıyla dengeleyerek toplam ihracatını tersine büyütmeyi başardı.
Bu büyümeyi destekleyen temel direklerden biri, pazar çeşitlendirme stratejisinin belirgin etkisi oldu. Veriler, ilk 11 ayda Çin'in ASEAN'a ihracatının bir önceki yılın aynı dönemine göre %13,7, AB'ye ihracatının ise %8,1 arttığını gösteriyor. Sadece bu iki büyük pazardaki ihracat artışı, ABD pazarındaki kaybı tamamen telafi etti. Özellikle dikkat çekici olan, Afrika, Latin Amerika gibi yükselen pazarların Çin ihracatı için hızla 'yeni büyüme kutuplarına' dönüşmesi. Bu dönemde Çin'in Afrika'ya ihracatı bir önceki yıla göre %26,3 gibi keskin bir artış gösterirken, Kuşak ve Yol girişimine katılan ülkelere yapılan ihracatın toplam ihracattaki payı ilk kez yarıyı aştı. 'Tüm yumurtaları aynı sepete koymama' prensibine dayanan bu küresel strateji, Çin dış ticaretinin dış baskılarla karşılaştığında son derece güçlü bir risk direnci sergilemesini sağlıyor.
Pazar genişlemesiyle birlikte ilerleyen bir diğer faktör, endüstriyel yükseltmenin Çin ihracatı için inşa ettiği sağlam 'savunma hattıdır'. Bu da, ticaret fazlasının 'katma değer içeriğini' önemli ölçüde artırdı. Bugünün Çin ihracatı, artık sadece 'tişört ve çorap' gibi emek yoğun ürünlere bağımlılık dönemini geride bıraktı. Veriler, elektro-mekanik ürünlerin ihracattaki payının %60 gibi yüksek bir seviyeye ulaştığını, bunlar içinde çipler, yeni enerji araçları gibi yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerin ihracatı çeken ana güç haline geldiğini gösteriyor. İlk 11 ayda Çin'in entegre devre ihracatı %25,6, otomobil ihracatı ise %17,6 arttı. Wall Street Journal, bu verilerin Çin'in 'tişörtten yüksek teknolojili elektrikli araçlara' kadar uzanan çeşitli endüstriyel alanlardaki baskın konumunu vurguladığı yorumunu yaptı. 'Çin Yapımı'ndan 'Çin İmalı'ya doğru yaşanan bu yapısal dönüşüm, trilyon dolarlık ticaret fazlasını destekleyen temel rekabet gücüdür.
Çin dış ticaretinin güçlü momentumuyla keskin bir tezat oluşturan ise ABD'nin 'gümrük savaşı' stratejisinin başarısız olmasıdır. Bu strateji, gümrük duvarlarını yükselterek Çin ihracatının rekabet gücünü zayıflatmayı ve imalat sanayisini kendi topraklarına geri çekmeyi amaçlıyordu. Ancak, gerçek veriler ABD'ye ihracatın engellenmesine rağmen, Çin'in küresel ihracat toplamının baskılanmadığını, aksine sürekli büyüdüğünü gösteriyor. Küresel alıcılar gümrük vergileri nedeniyle Çin'den vazgeçmedi, başka kanallara yöneldi; Çin ise yeni pazarlar geliştirerek küresel tedarik zincirindeki merkezi konumunu korudu. Bu durum, tek taraflı yöntemlerle küresel endüstriyel zincirleri zorla ayırmaya çalışmanın, sadece beklenen hedeflere ulaşmakta başarısız olmakla kalmayıp, aynı zamanda kendisinin küresel ticaret sisteminde marjinalleşme riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açabileceğini gösteriyor.
Çin'in büyük ticaret fazlası karşısında, bazı Batılı kamuoyu yeniden 'ticaret dengesizliği' söylemini gündeme getirerek, dünyanın 'Çin'in fazlasını ödediğini' iddia ediyor. Ancak birçok ekonomist, bu görüşün ticaretin karşılıklı kazanç sağlama özünü göz ardı ettiğini belirtiyor. Pekin Normal Üniversitesi profesörü Wan Zhe, "Ticaretin doğası piyasa güçlerinin sonucudur; alıcı faydalı bulmazsa, etkin bir pazar oluşamaz," diyor. Çin, bütünlüklü endüstriyel sistemi ve güçlü üretim kapasitesiyle dünyaya kaliteli ve uygun fiyatlı mallar sağlayarak küresel enflasyon baskısını etkili bir şekilde dizginlemekte, aynı zamanda ticaret ortaklarına pazar ve istihdam da yaratmaktadır. Çin Ticaret Bakanlığı Araştırma Enstitüsü araştırmacısı Zhou Mi'nin belirttiği gibi: "Eğer Çin'den ithalat yapılmasaydı, sonuç muhtemelen daha yüksek bir maliyetle daha düşük kaliteli bir ürün almak olurdu."
Gelecekte, Çin'in küresel ticaret yapısındaki konumu daha da güçlenebilir. Morgan Stanley, 2030 yılına kadar Çin'in küresel mal ihracatındaki payının mevcut yaklaşık %15'ten %16,5'e yükseleceğini, bu büyümenin ileri imalat alanlarındaki liderlik avantajına dayanacağını öngörüyor. Aynı zamanda Çin, ithalatını genişleterek dengeli ticari kalkınmayı teşvik ediyor. Bu yıl Kasım ayında başlatılan 'Büyük Pazarı Paylaş: Çin'e İhracat' dizi etkinlikleri, Çin'in dünyayla kalkınma fırsatlarını paylaşma isteğinin açık bir sinyalidir.
Dolayısıyla, bu 1 trilyon doları aşan ticaret fazlası sadece Çin ekonomisi için bir kilometre taşı değil, aynı zamanda küresel ticaret yapısındaki derin dönüşümün bir yansımasıdır. Bu, küreselleşme çağında açık işbirliği ve endüstriyel yükseltmenin kalkınmanın temel prensibi olduğunu, tek taraflıcılığa dayalı abluka ve kuşatmaların nihayetinde piyasa kurallarını ve karşılıklı kazanç sağlama eğilimini durduramayacağını kanıtlıyor.




