HABERDENİZLİ.COM

Bedir yaptığı açıklamada, “Biz; engelliliğin insana değil, insanın herhangi bir uzvuna ya da sistem tasarımına dönük bir tanımlama olduğunu kabul ederek, bu yönüyle ‘engelli insan-birey’ tasvirini reddederek, engeli olan bireylere dönük eşitliği sağlayıcı, adaleti inşa edici çalışmalar, önermeler, talepler, itirazlar ve teklifler geliştirmeyi, ‘Engelsiz Dünya’, ‘Engelsiz Türkiye’ hedeflerinin ön şartı olarak görüyoruz” ifadelerine yer verildi.

Memur-Sen Denizli İl Temsilciliği Engelliler Komisyonu Başkanı Nihat Bedir yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“İnsanın kendisi dışındaki dünyayla ilişkisi, yaratılışla eş değer bir tarihe sahiptir. İlk günden bugüne insan; ilişkilerini, iletişim şekillerini, üretim-tüketim biçimlerini, sistem kurma, değiştirme ve dönüştürme çabalarını, olağan ve olağanüstü tanımlamalarını, kendisinin ve bir bütün olarak insanlığın birikimi üzerinden yürütmüş, gerçekleştirmiş, tekemmül ettirmiştir. Bu bakımdan, insan bir birey olarak, bütün insanlığın birikimini kullanmak, sahip olduğu nimetlerden yararlanmak, başa çıkması gereken külfetlerde sorumluluk almak noktasında bütün diğer insanlardan farklı bir yere konumlandırılamaz. Bu, hem yasal zemindeki eşitliğin hem de hakikat kulvarındaki adalet eşiğinin gereğidir. Çok daha özel bir bakışla, yaratılış ve yaşayış yönüyle insanlar, eşitler arası ve adalet temelli bir hayatın özneleri olmak hakkına sahiptirler. Bu pencereden bakıldığında, insanları engelli-engelsiz ayrımına tabi tutmak; eşitliği yok saymak, adaletten rahatsız olmaktır. 
Türkiye’nin en büyük, en yetkin, en kapsayıcı, en doğru ve en adil emek örgütü sıfatını edinmeyi başarmış büyük Memur-Sen ailesinin engelli kamu görevlilerine yönelik çalışmalarını yürüten komisyonu olarak; Dünya Engelliler Gününün, engeli bulunan bireyler ve kamu görevlileri özelinde çalışanlar açısından daha iyinin, daha güzelin, daha doğrunun ve bütün bunların ekseninde daha engelsizin ve adilin çalışma şartlarından, istihdam biçimlerine, görevde yükselmeden, mali hak çerçevelerine, özlük haklarından, sosyal hak ve yardımlara, demokratik katılım imkanlarından, karar ve politika belirleyici olma fırsatlarına bir çok mecrada gerçekleşmesi için sendikal haklar zemininde ve örgütlenme bilinciyle kalıcı, sürdürülebilir, geliştirilebilir ve değişime açık yasal alt yapı, hukuki derinlik ve insani kalkınma portföyü oluşturmak istiyoruz. 
Bütün insanlar, insan onuruna ve haklarına uygun çalışma şartlarına sahip olmalı, insanca yaşamayı mümkün kılan günün ihtiyaçlarını, yarının hedeflerini birlikte karşılayan maaş ve ücret almalı, kapsayıcı sosyal güvenlik, kapsamı genişletilmiş toplu sözleşme, yasaklardan arınmış örgütlenme hakkına sahip olmalıdır. Bütün insanlar deyince, ayrıca engeli bulunan insanlar demeye gerek olmadığına inanıyoruz. Bunlar, eşit olmanın gereğidir. Adil olmak içinse, engeli bulunan bireylerin dezavantajlı ifadesini reddederek, pozitif ayrımcılık tespitine de çekince düşerek, “adalet için açığı-eksiği giderme sorumluluğu” bakımından Devletin ve bireylerin engeli bulunan bireylere dönük sakınma ve katkı sunma sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Devlet, vergiden, harca, sosyal haktan, yardıma, istihdam sayısı ve biçiminden, yönetme ve üretme fırsatlarına katkı sunmayı bir hukuki zorunluluk olarak hem yasamada hem uygulamada hayata geçirmelidir diyoruz. Yine devlet, engeli bulunan bireyleri, engelin niteliğine göre belli konularda istisna, muafiyet kapsamına almalı ve özel teşvik ve destek uygulamalarıyla sakınma, koruma ve katkı sunma reflekslerini, insani kalkınma hassasiyeti olarak sürekli diri tutmalıdır. 
Dünya Engelliler Gününün bir farkındalık oluşturma, artırma ve derinleştirme işlevine sahip olduğundan hareketle; 10milyona yakın engeli bireyin yaşadığı Türkiye’de, bu alana mahsus çalışmaların, örgütlenmelerin, yasama ve uygulama içeriklerinin özel bir önem ve değere sahip olduğu kanaatinin oluşması ve oluşturulması gerektiğine inanıyoruz.
Engelsiz hayat, engelsiz Türkiye ve engelsiz dünya engeli bulunan bireylerin beklentisinin karşılanmasından ziyade insan olma sorumluluğunun, gereğinin yapılması olarak ele alınmalı, bütün bu hedefler insan onuruna, haklarına ve bizatihi insana değer vermenin vasat eşiği olarak kabul edilmelidir. Kamu hizmetlerinin bütününde, kamu yönetiminin bütün evrelerinde kamu odaklı etki, karar ve analiz süreçlerinde engeli bulunan bireylerin kendilerine ve temsilcilerine söz hakkı tanınmalı, katılım imkan ve fırsatları oluşturulmalı, katkıları yok sayılmamalıdır. Görece refah tasarımının olduğu birçok batı ülkesinde yapılageldiği gibi söz hakkı yerine sus payının, birey iradesi yerine sistem idaresinin, adalet yerine salt eşitlik çerçevesinin esas alındığı bir işleyişin bu alanda oluşmasına izin verilmemeli, bu yöndeki adımlar reddedilip, bertaraf edilmelidir.
Merhamet ve yardım temelli bakıştan eşitlik ve adalet temelli bakış ve uygulamaya geçilmesi, buna dair bütün çabaların, çalışmaların ve arayışların önemli görülmesi de son derece hassas bir ayraçtır. Bu çerçevede; insanın hayatını kolaylaştıran, hayatla temasını artıran, hayatın içine katan, hayatın kenarında bırakmayan yaklaşımları “ihsan” olarak değil “önce insan” bakışından beslenen “irfan” kapsamında değerlendiriyoruz. Milletimizden ve devletimizden de bu bakış üzerinden sorumluluk almasını ve gereklerini yapmasını bekliyoruz. 
Bu bakışla, engeli bulunan bireylerin/kamu görevlilerinin, insan onuruna uygun çalışma şartlarına ve mali-sosyal-özlük haklarına sahip olması, hak temelli bakış açısıyla yöneten ve karar üreten kamu yönetimiyle muhatap olması, çalışmaların yapılması noktasında bu yılın ve günün milat olmasını, “Herkes için engelsiz dünya” temennilerimizin karşılık bulmasını umut ediyor, “Bilinçle ve Erdemle; Engelleyen Bakışı Engelle” diyoruz.”