YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ve üç yönetim kurulu üyesinin gözaltı kararının ardından gözler, Gürüz döneminde haksızlığa uğrayan mağdurlara çevrildi. 28 Şubat sürecinden önce yazdığı bir kitapta ideolojik eleştiri yaptığı gerekçesiyle Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ)'ndeki görevinden atılan Denizli Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal, YÖK'ün o dönemde 28 Şubat'çıların destek kuvveti olduğunu söyledi. Yrd. Doç Dr. Ahmet Halaçoğlu'yla beraber 1995 yılında yazdığı "Türk İnkılâbı Tarihi ve Atatürk İlkeleri" kitabındaki eleştirileri bahane edilerek dekan yardımcısıyken üniversiteden atıldıktan sonra öğretmen eşinin maaşıyla geçinmek zorunda kaldıklarını anlatan Ünal, "Bugün üniversitelerde özgürlüğü savunanlar, o gün cadı avına çıkmıştı. Hakettikleri cezaları almaları gerekir. Bu rövanşizm değil, adaletin gereğidir." dedi.

28 Şubat sürecinde üniversitelerde başörtüsüyle sembolleşen bir baskı olduğunu ifade eden Ünal, "Üniversitelerdeki bütün öğretim üyeleri, adeta bir suçluluk kompleksine itilmeye çalışıldı. Derslere kimler, hangi öğrenciler başörtüyle giriyor? Bunların tespit edilip bir tutanakla idareye bildirmesi arzu ediliyordu. Kısacası o zamanki rejimin jandarmalığı yapılmaya çalışıldı. Buna uymayan pek çok insan da oldu, onlara soruşturma açtılar." şeklinde konuştu. İmzasız bir mektupla üniversitenin hiyerarşik üstü gibi Batı Çalışma Grubu (BÇG)'na şikâyet edildiklerini vurgulayan Ünal, "Bizden, 'Cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı bulundunuz.' diye savunma istediler. Diledikleri adamı, cumhuriyetin temel ilkelerini değiştirmeye yönelik faaliyette bulunmaktan atıyorlardı. Soruşturma yapılarak 2000 yılı başında görevimize son verildi." dedi.

İNKILÂP TARİHİ KİTABINDA ŞERİAT PROPAGANDASI YAPILDIĞI İDDİASI

Üniversiteden atıldıktan sonra kendi birikimleri ve öğretmen eşinin maaşıyla geçinmeye çalıştıklarını anlatan Prof. Dr. Ünal, "Çok şükür müsrif değildik. Üç beş kuruş birikimimiz vardı, onlarla idare etmeye çalıştık. Haklı olduğumuzu biliyorduk. Danıştay'da davayı kazanacağımıza inanıyorduk. Dava uzun sürdü. O zaman Danıştay istediği davayı kısa sürede sonuçlandırıyor, istediği davayı da seneler sonrasına bırakabiliyordu. 28 Şubat'ta basın devreye sokuldu. Hakkımızda haberler çıkmaya başladı. Ben ders kitabında şeriat propagandası yapıyormuşum. Hakkımızda kamuoyu oluşturmaya çalışıyordu." şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Gürüz'ün YÖK başkanı olduğu 28 Şubat sürecinde Cumhuriyet Gazetesi'nde "YÖK'te İrtica Temizliği", "Şeriatçı Kadrolara Soruşturma" ve "Isparta'da Atatürk Karşıtı Eğitim: Batı Çalışma Grubu 3 Üniversite Hakkında İnceleme Başlattı", Radikal Gazetesi'nde "YÖK'ten Kitap Operasyonu" haberlerini örnek gösteren Mehmet Ali Ünal, sözlerine şöyle devam etti: "İrticacı avına, kendilerine göre şeriatçı avına çıkmışlardı. Tamamen 28 Şubat'çıların arkasında, onların destek kuvvetiydiler. Bugün ise tam tersi, Ergenekon yargılamaları konusunda güya mazlumların yanında yer alıyorlar. Halbuki o günlerdeki gerçek mazlumların yanında hiçbir zaman yer almadılar, çünkü kanunlarımıza göre irtica diye bir suç yoktu ama bu töhmet altında pek çok insan mağdur edildi. O dönemde, 'SDÜ'de neler oluyor?' diye bildiri yayınlıyorlar. Altına, 'Atatürkçü Cumhuriyetçi Aydınlar' yazılan imzasız bildiriye, köşe yazarları kitabı okumadan yazı yazıyordu. Haksızlık eden, suç işleyen cezasını görmeli. İnşallah mağdur olanların yüreğini soğutacak, tatmin edecek bir sonuç çıkar. Birçok mağdur, adaletin tecelli etmesini bekliyor. Madem ki onlar haksızlık etti, dolayısıyla suç işlediler. Hakkımda açılmış tek bir ceza davası yok. Hukuksuz bir şekilde işten atılıyorsun, toplumun gözünde karalanmaya çalışılıyorsun. Benim başıma gelen, pek çok insanın başına geldi. İnsanlar elbette onların da orantılı bir şekilde ceza görmesini ister."

'SAVUNMALARI ÇARPITARAK İFTİRA ATIYORLARDI'

Kendisini soruşturmaya gelen kişilere verdiği ifadenin çarpıtılmasına örnek veren Ünal, şunları kaydetti: "Onlara, 'Çok sevdiğiniz bir yemeği üç öğün önünüze koysalar ne hissedersiniz? Bir müddet sonra belki tiksinmeye başlarsınız çok sevdiğiniz yemekten. Dolayısıyla bir konu, saat başı insanların önüne konursa önce ilgisizliğe, sonra hattâ nefere dönüşür.' dedim. Benim bu benzetmemi almışlar, tek cümle yapıp, 'Atatürkçülük, yeni nesillerde tiksinti uyandırmaktadır.' yazıyorlar. Ben ne anlatıyorum, onlar ne sonuç çıkarıyorlar. Basına da bu şekilde geçiyor bunlar."