13 yıldır Türkiye’de işçi, memur ve emekli gibi tüm sabit gelirlilerin alım gücünün sürekli zayıfladığını belirten  MHP Pamukkale İlçe Başkanı Hasan Akgün, “Aldıkları ücret artışına temel teşkil eden enflasyon oranı ile yaşadıkları ve katlandıkları enflasyon oranının birbirinden farklı olması bu kesimlerin geçim mücadelesini daha da zorlaştırmıştır. Bu 13 yıllık dönemde Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı tüketici fiyat artışları (TÜFE) gerçek yaşamdaki fiyat artışlarının gerisinde kalmış, özellikle gıdada market fiyatları vatandaşımızın belini bükmüştür.TÜİK’in son açıkladığı Hanehalkı Tüketim Harcamaları Araştırması 2014 yılı sonuçlarına göre Türkiye'nin en yoksul yüzde 20'lik bölümünün 2013 yılına göre tüketim harcamalarından aldığı pay 2014’te gerilemiştir. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nün  Türkiye’deki gelir dağılımı araştırması sonuçlarına göre; Türkiye’nin en zengin yüzde 1’lik kesiminin serveti 13 yılda yüzde 38 artarken, geri kalan yüzde 99’luk kesimin serveti azalmış durumdadır. Ortadaki başarısız ekonomik yönetimin neden olduğu kötü sonuçlar sadece çalışanlarımızın gelirleriyle de sınırlı değildir. Bugün dolar iki aylık bir süre zarfında gün içinde yüzde 12,7 artışla 3,00 TL’ye, 7 Haziran’da yüzde 9,90 olan faiz ise 1,21 puan artışla yüzde 11,11’e çıkmıştır. Türkiye ekonomisinin dış dünyadaki risk algısını ortaya koyan CDS risk primleri Şubat 2015 başındaki 188 seviyelerinden, yüzde 49 artışla 20 Ağustos 2015 tarihinde 280’e yükselmiştir” dedi.

İŞSİZ SAYISI ARTTI

Resmî işsiz sayısının Mayıs’ta geçen yılın aynı ayına göre 238 bin kişi artarak 2 milyon 789 bin kişiye ulaştığını kaydeden Akgün, “2012 Mayıs dönemine göre yaklaşık yüzde 40 artmıştır. Resmî işsiz sayısına, umudu olmadığı için ve işe başlamaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanlar da (umutsuzlar ve diğer) eklendiğinde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 15,7, işsiz sayısı ise 5 milyon 56 bin kişidir.Özel sektörün kısa vadeli dış borçlarının TL karşılığı yılın ikinci çeyreği ile birinci çeyreği arasında 40 milyar TL artarak, 378 milyar TL’ye çıkmış, ülkemizin turizm gelirlerinde yüzde 14’lere varan düşüş yaşanmıştır.Ülkemize 2014 yılının ilk 6 ayında 20 milyar dolarlık sıcak para girişi olurken, 2015'in ilk 6 ayında sadece 9,5 milyar dolarlık giriş olmuştur. Net rezervlerini 31,8 milyar dolara gerileten Merkez Bankası’nın zamansız politikaları nedeniyle brüt döviz rezervlerimiz her geçen gün erimektedir. Bu bağlamda 8.8.2014’te 133,5 milyar dolarlık brüt rezervimiz, 7.8.2015 tarihinde 120,4 milyar dolara gerilemiştir. Bir yıldaki azalış 13,1 milyar dolardır. Piyasanın nabzı diyebileceğimiz protestolu senet tutarları ise; 2014 ilk 6 ay döneminde 3,6 milyar TL’den yüzde 20 artışla 2015 aynı dönemde 4,3 milyar TL’ye yükselmiştir. Yılın ilk yarısı itibariyle 2014 yılının aynı dönemine göre ihracatımızın yüzde 8,2, dış ticaret hacmimizin ise yüzde 9,8 oranında azalmasına seyirci kalarak, bugünlerde kur artışı için “spekülatif” kelimesinin ardına sığınan “ihtiyaçtan yalı sahibi” olanların ise artık dış ticaretimizden bihaber oldukları ayyuka çıkmıştır” diye konuştu.

TÜRKİYE’NİN LEHİNE DEĞİL 

Dünyadaki ekonomik gelişmelerin  Türkiye’nin lehine olmadığını  ifade eden Akgün, “Bugün yeni bir kriz belirtileri ortaya çıkmışken, Türk ekonomisinin sahipsiz kalması giderek direncinin düşmesine neden olmaktadır.  Dolardaki tırmanış bu seviyelerde kalır, yıl sonuna kadar da böyle devam ederse reel kesimdeki firmaların bilançoları üzerinde önemli etki yapacaktır. Tabii ki şirketlerin finansman giderleri önemli. Hükümet de Merkez Bankası’nın faizleri indirmesini istiyor. Faizler düşük olsun ki kredi ucuzlasın, ucuz kredi ile yatırım yapılsın ve istihdam sağlansın. Faizler aşağıya çekildiğinde, birden fazla değişken etkileniyor ve bir taraftan kazanırken, diğer makro değişkenler yönünden kaybediyorsunuz. Bu önemli finansman gideri artışı şirketleri sıkıntıya soktu. Buradaki artış, faizin yanı sıra kurdaki oynaklıktan ve değişiklikten yani Türk Lirası’nın değer kaybetmesinden ortaya çıktı. Kurun bu seviyesinin Türkiye’nin makro ekonomik temelleri yansıtmadığını düşünüyorum. Bu güvensizlikten ortaya çıkan bir durumdur. Güven tesis edildiğinde Türk Lirası’nın bir miktar daha değerlenerek şirketlerin bilançosu üzerindeki olumsuz etkisinin ortadan kalkacağı düşünüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimiz adına talep ettiğimiz; adil hukuk sistemi, hesap verme, ülkenin huzur ve güvenini sağlamanın yanısıra, ekonomimizin de istikrara kavuşmasını istiyoruz. Bunun sağlanabilmesi için her daim ekonomimizin tüm unsurlarının yanında olarak, haklı taleplerinin gerçekleşmesi adına mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.