Her şey, kentin zenginlerinden -hani paraya para demeyen, yerel güçlerle arası fevkalade, bakanlıkta tanıdıkları olan her şekilde korunaklı- birinin bize komşu ormana yakın üzüm bağından bozma yan arsaya talip ile başladı…

Olmaz olaydı….

#Ben o boş arsada, sokak canlarını beslerdim, köpeklerim büyürdü, kedilerim beni kollardı, sincap kardeşlerimin  karnını doğurduğunu söyleyenler oldu….

Önce inşaatçılar geldi. Bir sabah iş makinaları ile gözlerimizi açtık. Kepçe toprağı kazdı, mikser çimentosunu kardı, kamyonlar tuğla kiremitleri yığdı, işçiler sökün etti, sanki çok aceleleri varmışçasına binayı bir geceden sabaha varmadan diktiler, hazır ettiler….

Ardından dış cephe; boya, badana, kapı pencere doğrama kaba işler, sonra iç dekorasyon; albenili cicili bicili aksesuar, bohem aydınlatma, eskitme masa sandalye serpiştirildiği geniş balkonu ve  göz dolduran tasarımı,  kafe bar konsepti ile sosyetenin göz bebeği janti bu mekan,  gün batımından ağarmasına yakın, paralı müşterileri kabule hazırdı…

Alt katta yönü bize doğru bakan yüksek kenarlı yarı cam yarı metal kapının, mühendislik harikası teknikle içerden dışarıya alındığını, üstüne ne idüğü belirsiz  %100/MUSIC logosunun kondurulduğunu, efendiliğine tövvvbe bismillah tek kelam laf ettirmeyen işletmecinin, alkollün su gibi akacağı, argonun kıyamet gibi savrulacağı, küfürün zebil gibi ortay saçılacağı, karıma yan baktım gebertirim lan hallerinin gırla gideceği yeni nesil barın yapımına giriştiklerini gördüğümüzde, gün inmiş hava iyice kararmış,  iş işten çoktan geçmişti…

#Ben o boş arsada, sokak canlarını beslerdim, köpeklerim vardı, kedilerim oynardı, sincap kardeşlerin  araya uğrardı….

Sonra, onlar geldi…

Afili büyük panzer gibi siyah bir araba dolusu adamlar…

Dizi diziydiler…

Toplumun ruhuna dokuna ezgilerin biricik sahipleri, hani şu muhalif sözlerini her dize nakarat halinde tekrar ettiğimiz, iti kopuk denilen ötekilerin meşrutiyet kazandığı ezgilerin harbi abileri, yüzü façalı, saçı kazılı, kolları her kare tatuaşlı aslan yürekli delikanlı müzisyen gençlerimiz, itilmiş kakılmış sıradan insanın acısına yalın ayak gidecek, bağrımıza sımsıkı saracak, ben ettim sen etme, hakkını helal et demek için kendimizi zor tutuklarımıza övgüler düzen, düzen aranjörleri, protest eylemlerin önde giden sözlerin sözüm ona gerçek sahipleri, bağrı yanık türkünün evine devine yolunu bulmuş notlarının çığırtkan gırtlakları, suça karşı hukuk adına şarkı yaptığını söyleyenler, ne yazayım ki daha size, desibelli ayarsız, paranın cini, sermayenin kulu kölesi işletmenin kapısını önündeydiler…
Hiç sekmeden, mütemadiyen,  her ayına belli zamanlarına denk gelen biletli günlerinde ordaydılar…

“Çekti çekti Çektir Git” diyeni mi arasın!, “Biz Büyüdük Kirlendi Dünya” diyeni mi ararsın!, “Ne Olursa Olsun Yaşamaya Mecbursun” diye bağıranı mı arasın!….

Ardından başkaları da geldi, onlar da kadınlar…

Çok sık diyemesem de, arada sırada ordaydılar...

“Dalga geçmeyi sevenler, çokta Fifi “ demeyi bilenler, sahneyi görsel şova çevirmede harikalar yaratanlar, “Yalnızlıktan Çok Çekenlerin” yolu, o afili siyah panzer kılıklı siyah arabaya ile geldikleri, ama kendilerinde çok önce sessizliğe bürünmüş bir ege kentinin çıkmaz sokağında, sırf orası para kazanacak diye bir dolu hayat canlarının birer ikişer dehlendiği bar kapısının önüne düştü….

Durun!…..

Durun!…..

#Ben o boş arsada, sokak canlarını beslerdim, köpeklerim beni beklerdi, kedilerim sırnaşırdı, ormandan kaçan sincap kardeşlerimin karnını doyururdum…

(Not: Bu işe daha en başından dur demek lazımdı. Geç kalınmış olsa da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yeni yasal düzenlemesinde, meskul mahalde, aile ortamında, apartman arasında bu kepazeliğe müsaade edilmeyeceğine yönelik karar aldığını,  kararın altında imzasın olanların yedi ceddine rahmet okuyarak öğrendim. Gene de ne olmaz ne olmaz dedim, yasalar delmek için yapılır  dedim,  pasif eylem hazırlığım için hazır ettiğim;  şeffaf branda, ip, gece aydınlatması, kırmızı beyaz flama donanımı el altında tutmak kaydı ile kilere kaldırdım.)