Başlığı okuyunca size de bir ülperti geldi mi?

Allah şahidim,  duyunca ben içim titredi sevgili okurum…

Sadece onunla kalsam iyi, ilaç ekonomisinin dünya coğrafyası üzerinde nasıl dolaştığını bilen kamu sevdalısı biçare hekim olarak;  sağlığımızla oynayan borsacı kılıklı bu ucuz simsarlarının işlerini hangi yol yolakla yaptıklarını, vatandaşın cebinden parayı sessizce nasıl çekip aldıklarını,  mazlumun her kurşunu tek tek yeşil banknotlara dönüştürüp kendi cebine atmak için nasıl kırk parende attıklarını, yetmedi gariban sosyal sigortalıyı iyileşme umuduyla nasıl soyup soğana çevirdiklerini bilirdim de eh pes doğrusu kardeşim, paranın cini bu utanmazların hastalık icad edebileceklerini bilmezdim... Doğru ya da değil, ben bilemedim!. Denizli Tabip odasının eski sayılarında yer alan bir yazıyı, konuya açıklık getiri umuduyla gündeme taşıyor, yorumlarınızı ve takdiri sizlere bırakıyorum…

      “Adamının sabun manyağı yapıldığı şehir efsanesini bilir misiniz? Londra’da küçük bir otel odasında sıradan işlerini kovalamakta olan bir adamamın reddettiği katı sabunların başına aştığı işleri, ve kendisine katı sabun tedarik etmeye devam eden  otel yönetiminin gülünç öyküsünü.  Modern yaşam ve günlük yaşam arasında sıkışıp kalmış, ancak doğrusal zamanlar içinde yol alan, duygu dünyası boşaltılmış insanlığın hayal ürünleri bu söylentiler, ne de çabuk ulaşıveriyor bizlere. Bu efsanelere yeni biri daha eklenmekte olduğunu söylersem ama sakın şaşırmayın. Bu efsane hastalık ve ilaç şirketleri üzerine kurumakta olan bir efsanedir.
   “     30 yıl önce idi.Dünyanın en tanınınmış ilaç şirketlerinden birinin genel müdürü Henry Gadson Fortuna dergisine sıkıntılarını çok samimi anlatıyordu.Emekliliği yaklaşmakta olan Gadsen ilaç pazarının hasta insanlar ile sınırlı olmasının sıkıntı yaratığını söyledi……Hayali Büyüktü.Sağlıklı insanlara yönelik ilaç üretmek…. İşte o zaman firma herkese  satmaya muktedir olacaktı. Bu demeçten 30 yıl sonra hayali gerçek oldu.”
     Günümüzde hastalıkların ilaç şirketlerinin yeni istemleri ile şekillenmekte olduğunu  izlemekteyiz. İlaç şirketlerine dayatılan  ekonomik payını genişletme ve rekabet değerlerini artırma kaygıları, bizi yeni hastalıklar ile tanıştırmaktadır. Dünyanın en büyük ilaç şirketleri sağlıklı ve iyi durumdaki insanları yeni hedef olarak belirlemekte, modern dünyanın  toplumsal yaşamını ise adeta bu taktikler çevresinde şekillenmektedir. Hastalık satma kavramı ile genişleyen sektör; az bilinen hastalığa dikkat çekmek(Hiper aktif çocuk, dikkat eksikliği sendromu vb…), eski bir hastalığı yeniden tanımlamak ve yeni isimler vermek(İritabl barsak sendromu, menapoz vb..), bazen de yeni hastalıklar üretmek(Regl öncesi disforik bozukluk, kadınlarda cinsel işlev bozukluğu vb…) konusunda kendisi ile yarışmaktadır. Gerektiğinde benzer kaygılar ile bilimsel verilerin sunduğu sayılarla bile oynanabilmektedir.  “Sağlık” bu hali ile;  sanki yeni pazarlama tekniklerine uygun yapılan, korunması gereken bir kavramı değil de, yeniden adlandırılan bir unsur olmaktadır. Koruyucu hekimlik yeni tanımlanan bir kavram olmamasına karşın, ülkemizde hekimlerin hiçte yabancısı olmadığı bu kavram ; sağlığın korunması yanında geliştirilmesi gerekliliğin altını çizen bu yaklaşım artık yerini yeni anlayışlara bırakmaktadır.
    Bu olaya biraz daha iyicil  bakarsak eğer; yeni hastalıkların tanımlanır olması, tedavi ve çözüm önerilerinin üretilmesi sağlığın öz varlığını geliştirmek açısından yaralıdır. Hatta yeni hastalıkların tanımlanması birçok hastanın acısına çare bile olabilir. Hastalıkla ile ilgili yeni sınırlar ve yaklaşımların geliştirilmesi, aslında  bir özgürleşmedir. Hekimin düşünce ufku ve hasta yaklaşımını geliştirir. Kitap aralığına sıkışan bilgi dünyası adeta yeni bir soluk alır.  Ama ne zaman; bu alanda atılacak adımların  bel kemiğini toplum sağlığı oluşturduğunda. Hastalık ile ilgili çalışmaların arkasında ilaç şirketlerinin parasal kaynaklarının olması, hekimleri için promosyon amaçlı yapılan çalışmaları parasal kaynağını aynı şirketlerden gelmesi ve bazı akademisyenlerin bu şirketlerin bordrolu elemanı olması bu iyicil düşünceleri karartmaktadır. Bu hastalıklar ile ilgili çözüm önerilerinde sağlık için önemli olacak dengeli beslenme, aşılanma, düzenli fizik egzersiz, sosyal aktivite katılımı, hobilerin geliştirilmesi vb…konularının olmaması bizi iyice düşündürmektedir”.