Geçen gün, uzun zamandır fark edemediğim bir şeyi fark ettim. Sizlerin fark ettiği, çok iyi bildiği bu yanılgımı henüz anlamamı yadırgamayın.
 
Merhametli insan olduğumu sıkça dile getirirler, bende bu inceliğimle içten içe gururlanır, tamamlayıcı ve yardımsever vasfımı ön plana tetiklediği için bu huyumdan hiç şikâyet etmezdim.
 
Bu güne değin götürüsü olmadı ama manevi ve huzur anlamında çok tatmin ediciydi. Zaman zaman daha ileri gidip merhamet duygusu az, yoksun insanları yadırgar, eleştirir bir yanlarını eksik sayardım.
 
Oysa doğarken hepimiz aynı şartlarda ve çıplak değil miydik?
 
Bu güzel yapıcı duyguyu beynim ve bedenimle yaşarken oğlumun bu duygudan çok uzak, yabancı kaldığını fark ettim. Şu veya bu şekilde değişik aksiyonlarla rol model olmaya çalıştıysam da sonuçsuzdu.
 
Düşündüm merhamet ve iyilik yapma, yaralı parmağa basma, günümüz şartlarında kampanyalarla, sms lerle, kumbaralarla, olurken bizim zamanımızda teşvike gerek yoktu çünkü bu erdem ve olgunluk bir yaşam biçimiydi bir parçasıydı. Öyle uzun uzadıya bir proje parçası değildi.
 
Bu umutsuzluk bir sabah kitaplığımı düzenlerken umuda dönüştü.
Elimdeki kitaplara bakarken oğluma ‘merhamet duygusu az’ diye mızmızlanırken bunun sorumlusunun yine ben olduğuma kanaat getirdim.
Elimdeki kitaplar bunları yeter ki okusun, zevk alıyor zihniyeti ile alınmış patentli, yabancı, seri kitaplardı, çoğu sanal âlemdeki büyülü ev, gizemli şatolar, büyücü, iksirler, kahraman yaratıklar, hortlaklar, fantastik kurgular, imparatorluklar, güçlü bir efendi kötülerle sürekli savaşıyor hep yok ediyordu.
 
Tek iyilik, yardımlaşma vurgusu, düşmanı yenmek için güç birlikteliğinde ortaya, çıkıyordu.
 
Şöyle bir gözden geçirdim oğluma sıkça sorarım; bu gün ne iyiliği yaptın?
—arkadaşım kavga ediyordu onu savunduk!
—karşı sınıf Berke çatmış öbür teneffüs onları kıstırdık!
— diğer sınıfla savaş oyunu oynadık!
—arkadaşım borç istedi para verdim.
—doymuştum artanını arkadaşa verdim.
 
Tamam, devir değişti Fatoş ama duygular ve erdemler değişmedi.
 
Eskiden dilenci baba, bir garip kızcağız, yetim çocuk, sokak çocuğu köyden gelen misafir, huzur sokağı, vb, vb. Ömer Seyfettin vardı. Ağlaya ağlaya okurduk vicdan, merhamet, iyilik, vefa, ekmeği paylaşmak bile kutsal sayılırdı.
Evini açmak, sofrasını açmak kutsal sayılırdı.
Kitaptaki hayırsever kişi kahramanımız olur bizde yardımsever olmak gayreti içine girerdik.
Tüm hikâyeler sonu gibi mutlu biterdi.
Düşünüyorum da o kitaplarda hiç cinayet yoktu.
 
Bu günde bir kazanım sağlayıp kendim evlatlarım adına doğruyu bulmuştum. Yaratan rabbime bana doğru yolu gösterdiği için yine şükür ederek;
—Ben duygusal kitap okumam ben kız mıyım? Diyen oğlumun elinden tutup yurdum yazarlarının maneviyatlı, vatan millet, insan faktörü ön planda hayat hikâyeleri olan kitapları alarak sanal âlemdeki büyücünün şatosundan indirip, elindeki sihirli güçleri alıp, hamurun güzel yoğrulması için kitapçıya gitmek kalıyordu.
 
Bizimle kitapçıya gitmek isteyen var mı?
 
SEVGİLERİMLE
F.K.Z