Denizli Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Esma Öztürk, Türkiye'de 15 bin 679 verem hastası bulunduğunu, güneş görmeyen yerlerde havada uzun süre canlı kalabilen verem mikrobunun, erken fark edilip önlem alınmazsa vücudu kemirerek zayıflattığını ve ölüme sebep olduğunu söyledi. Veremin, solunan havayla akciğerlere giren mikrobun yol açtığı bulaşıcı bir hastalık olduğunu belirten Uzm. Dr. Öztürk, “Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri, tüberküloz mikrobuyla enfekte. İnsanların yüzde 10’unun, yaşamının bir döneminde vereme yakalanma ihtimali bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), her yıl 8-10 milyon yeni hastanın ortaya çıktığını ve bunlardan 2-2,5 milyonunun veremden öldüğünü belirtmiştir. Ülkemizde tüberküloz, 20. yüzyılın ilk yarısında çok büyük bir salgın yapmıştı. Bir numaralı ölüm nedeniyken yürütülen yoğun verem savaşı çabaları sonucunda bu durum değişmiştir. Tüberküloz artık önemli bir ölüm nedeni değildir fakat DSÖ 2012 Küresel Tüberküloz Raporu'nda, Türkiye'de 2011 yılında 15 bin 679 hastanın verem savaş dispanseri kayıtlarında yer aldığı bildirildi.” dedi.

Verem mikrobunun bazılarının böbrekler, kemikler ya da beyin gibi vücudun diğer kısımlarına yayıldığını ifade eden Öztürk, “Vücut mikroplarla savaşır fakat genellikle hepsi yok olmaz. Vücudun savunma mekanizmaları, etkisiz durumdaki mikropların çevresinde kapsül ya da duvarlar örer. Verem mikrobu bulaşmış bir kişide ilk aşamada hastalık belirtisi yoktur ve başkalarına da bulaştıramaz ancak mikropların aktifleşmesi ve çoğalması halinde artık verem hastasıdır. Bu durum, bir ya da çok yıl sonra, genellikle vücudun HIV/AIDS, şeker hastalığı, böbrek hastalığı, zatürre (pnömoni) ya da kanser gibi başka enfeksiyon ve hastalıklarla mücadele sonucu zayıf düştüğü bir sırada ortaya çıkabilir.” diye konuştu.

Verem mikrobunun, güneş görmeyen yerlerde havada uzun süre canlı kalabildiğini vurgulayan Esma Öztürk, şunları kaydetti: “Güneşten gelen ultraviyole ışınları, verem mikrobunu kısa sürede öldürür. Veremin bulaşması, hastaların aksırma, öksürme ve konuşmaları sırasında havaya yayılan mikropların sağlam kişiler tarafından solunmasıyla olur. Çatal, kaşık ve diğer eşyalarla bulaşmaz. Öksürürken ağzımızı kapatmalı, yerlere tükürmemeliyiz, çünkü verem hastası, her öksürükle 1–5 mikron çapında 1–3 basil içeren 3 bin 500 kadar bulaştırıcı parçacığı etrafa saçar. Akciğer veremi kilo kaybı, iştahsızlık, hafif ateş, özellikle geceleri artan terleme, halsizlik gibi genel belirtilerin yanısıra akciğerde doku reaksiyonu ve harabiyet neticesinde öksürük, balgam çıkarma, kan tükürme, ilerlemiş olgularda nefes darlığı gibi akciğere özgü belirtilerle kendini gösterir. Bunların hiçbirisi verem hastalığına özgü değildir ve birçok akciğer hastalığında da aynı semptomlar vardır. Üç haftayı geçen öksürük, kan tükürme, gece terlemesi, hafif ateş, iştahsızlık, kilo kaybı gibi belirtilerin varlığında, derhal verem savaş dispanseri veya başka bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerekmektedir. Hasta yakınlarının taramaları, dispanserlerde ücretsiz yapılmaktadır. Verilen ilaçlar her gün içilmez veya bir kısmı içilip kalanı unutulursa direnç gelişir. Bu durumda ilaçlar tüberküloz basilini öldüremez ve hastalık devam eder. Hastalar, bu mikrobu sağlıklı insanlara da bulaştırabilir. Dirençli verem hastalarının tedavisi çok daha pahalı, zor ve uzun sürede (iki yıl) mümkün olabilmekte ve bazen hasta kaybedilebilmektedir.”