Denizli Devlet Hastanesi Cildiye Uzmanı Doktor Vehip Ertuğrul, halk arasında ‘cüzzam’ olarak bilinen ‘lepra’ hastalığının, önyargılar, yanlış inançlar ve bilgisizlik nedeniyle hala korkulan bir hastalık olduğunu, ancak erken tanı, dünya standartlarına uygun bir şekilde tedavi ve izlemeyle hastaların topluma kazandırılabileceğini söyledi. Cüzzamın en sık çevresel sinirleri ve deriyi, bazen de göz, kaslar ve kemikler gibi diğer organları tutarak belirtilerini gösteren kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığı olduğunu belirten Doktor Ertuğrul, “Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada her yıl yaklaşık 500 bin yeni Lepra vakası tedaviye alınmaktadır. Lepraya bağlı olarak çeşitli sekel (doku bozukluğu) ve sakatlıklar bırakabilen komplikasyonlar gelişmektedir. Ancak etkin tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde, günümüzde Lepraya bağlı ağır sekeller (doku bozukluğu) önlenebilmektedir. İnsanların çoğu bu hastalığa karşı doğal bir bağışıklığa sahiptir, ancak az oranda kişide bu doğal bağışıklık mevcut değildir. Bu kişiler daha çok lepralı hastaların yakınlarıdır. Eğer bu dirençsiz kişilerin ailelerinde halen dışarıya lepra basili çıkaran tedavisiz bir lepralı hasta varsa ve bu kişiyle uzun süreli ve yakın teması olmuşsa bunun sonucu olarak damlacık yoluyla alacakları çok sayıdaki lepra basili nedeniyle hastalığa yakalanabilirler. Bulaşma genellikle aynı aile içindeki büyüklerden 10-11 yaşına kadar olan çocuklara yönelik olarak ortaya çıkmaktadır” dedi.

Belirtileri yıllar sonra çıkar

Hastalığın belirtilerinin, mikrop vücuda girdikten 2-7 yıl sonra ortaya çıktığı için tanı koymanın zorlaştığını belirten Doktor Ertuğrul, hastalığın ilk olarak sinirleri, daha sonra deriyi tuttuğunu vurguladı. Doktor Ertuğrul, “Vücudun herhangi bir yerinde deriden açık renkte, oval veya yuvarlak, kabarık olmayan, hiçbir şikâyet yaratmayan kepeksiz, bazen hafif duyu kusuru gösteren leke, yine vücutta değişik büyüklükte, keskin sınırlı, pembe-kırmızı-mor renkli kabarıklıklar, özellikle yüz, göz çevresi, yanaklar, dirsek ve dizlerin dış-ön yüzlerinde daha sık görülen nohut-ceviz büyüklüğünde topak ve kabartılar, bu lezyonların bazılarının açılmasından oluşan yaraların izleri, kol ve bacaklarda his kaybı veya azalması, bazı hareketleri yapmada zorluk ve güç kaybı, burunda tıkanıklık ve zaman zaman görülen hafif kanamalar, kaşların uçlardan dökülmesi, diz ve dirseklerde yara izleri, alt göz kapaklarının kapanmaması, kol ve bacak sinirlerinin bulunduğu yerlerde duyarlık ve ağrı gibi genel ve sık görülen belirtiler görülmekte olup, bu belirtilerin başka hastalıkların habercisi olduğu da unutulmamalıdır “ diye konuştu. Teşhisi gecikmiş ve hiç ya da düzenli tedavi görmemiş hastalarda 10–15 yıl sonra sakatlıklar gelişebileceğini anlatan Ertuğrul, bu yüzden belirtilerden bir kaçının olması halinde bir cildiye uzmanına başvurulması gerektiği uyarısında bulundu.