Burdur'un Teke yöresinin batısında, Yeşilgöl Dağı'ndan doğan Dalaman Çayı'nın üst kısımlarında rafting yapılırken Acıpayam Ovası'na ulaşan alt kesimlerinde ise kanalizasyon atıkları ve çöplerden dolayı adeta zehir akıyor. Çaya başta Denizli'nin Acıpayam ilçesi olmak üzere çevredeki onlarca belde ve köyün atıkları dökülüyor. Kıyısında tarımla hayatını sürdüren halk, bir zamanlar içme suyu olarak kullandıkları çayın, fabrika ve kanalizasyon atıkları yüzünden simsiyah akmaya başladığını ve kokudan yanına yaklaşılamadığını söylüyor.

Acıpayam Belediye Başkanı Hulusi Şevkan, çayın kirletilmesiyle ilgili söyleyecek çok sözleri olduğunu ancak öncelikle kendilerinin kirletme ayıbından dolayı başkasına bir şey diyemediklerini ifade ediyor. Başkan Şevkan, "Önce kendi ayıbımızı temizleyelim, sonra diğer kurum ve kuruluşların. Onlara diyelim ki, 'Siz de temizleyin.' Şu anda herhangi bir kuruluşa ve fabrikaya, 'Dalaman Çayı'nı kirletiyorsunuz.' desek, 'Siz de kirletiyorsunuz.' derler. O halde resmî bir kurum olarak Acıpayam'da öncelikle kendi ayıbımızı temizlemeye çalışıyoruz." dedi. Belediyenin arıtma tesisi projesinin maddi sıkıntıdan dolayı durduğunu ancak daha sonra yaptığı görüşmelerle problemi aştıklarını ifade eden Şevkan, "Bu yaz arıtma tesisimizin kazmasını vururuz diye düşünüyoruz. Çakırköy ve Kelekçi taraflarındaki halkımızın, 'Tarlada çalışırken eğilip su içerdik, sarıbalıklar tutardık.' dediği günler inşallah geri gelecek. Ayıbımızı çok kısa zamanda temizleyeceğiz." diye konuştu.

Acıpayam'ın çevre belde ve köylerinde vatandaşlar, tarım arazilerini Dalaman Çayı'nın kirli suyuyla sulayarak sebze yetiştiriyor. Bu yüzden sebzelerinin sağlıklı kabul edilmediğini ve satılamadığını dile getiriyorlar. Çakırköy Köyü Muhtarı Göksel Türk, çevredeki belde ve köylerin kanalizasyon ve fabrika atıklarının çaya aktığını, Gireniz Vadisi olarak adlandırılan bölgede de sebze yetiştirildiğini belirtiyor. Muhtar Türk, "Havuç, kırmızı lahana, turp, domates, aklınıza ne geliyorsa türlü sebzeler yetiştiriliyor ancak çay kirli. Suya giren insanların ayağında şişme yapıyor." diye konuşuyor. Eskiden çaya kanalizasyon dökülmezken suyunu içilebildiklerini anlatan Hamza Kef isimli vatandaş da, "Şimdi bırak içmeyi, kokudan yanına varamıyoruz. İçine girince ayaklarda kaşıntı yapıyor. İnsanları bırakın, bu suyu hayvanlara bile vermek doğru değil. Tarım arazileri bu çayın kenarında. Herkes bu çaydan faydalanamıyor. Çayın kenarında sinekten uyuyamıyoruz." diyor. 70 yaşındaki Ramazan Öztan, çayın temiz olduğu dönemlerde tarlada çalışmaya giderken yanlarına içme suyu aldıklarını anlatıyor: "Hayvanlarımızla çaydan geçerken toprak testilerimize su doldurup tarlalarımızda içerdik. Şimdi bu bitti. Çaydan kendimiz dahi geçemiyoruz. Pislikten içi görünmüyor. Özellikle sabahları çok kokuyor. Soba temizlersin de borunun içinden siyah kurum çıkar ya, öyle akıyor. Buradan suladığımız suyla havuç, turp, salatalık yetiştiriyoruz. Herkes çayın böyle olduğunu biliyor, artık ürünlerimizi satamıyoruz."

Dalaman'ın, Türkiye'nin debisi en yüksek çaylardan birisi olduğuna dikkat çeken Şakir Aras ise eskiden binlerce insanın geçim kaynağı olduğunu hatırlatıyor: "Eskiden yüzerek, balıkları elimizle yakalardık. Şimdi balık yok, tek tük bulunanlar da zehirli. Acıpayam'dan başlayarak belde ve köylerin bütün kanalizasyon pislikleri içine akıyor. Bir tek arıtma, Köke köyünde arıtma var. Onlar da elektrik gücü yetmediği için sistemi çalıştıramıyor."

Çaya dökülen kanalizasyon için arıtma tesisi kurulması mücadelesi veren Acıpayam Girenizliler Derneği Başkanı Sabit Kızılhan, çayın doğduğu yerden döküldüğü yere kadar 229 kilometre boyunca 200 bine yakın nüfus olduğunu aktardı: "Neslimizi yavaş yavaş, inceden inceden zehirleyen bir nehir bırakıyoruz. Çayın sağlık açısından en büyük sorunlarından birisi, el yıkama şansınız yok. Yıkadığınızda zaten kaşıntı yapıyor. Paçayı sıvayıp tarım yaptığınızda, suyun içe girildiğinde kaşıntı ve şişme yapıyor. Cumhurbaşkanlığı'ndan bakanlıklara, valiliklerden kaymakamlıklara kadar evraklar götürdük ancak cevaplar bizi tatmin etmiyor. Dalaman Çayı'nda önceden doğasıyla, çevre güzelliğiyle bir hayat akıyordu, şu anda zehir akıyor. Gelecek kuşağı fiilen zehirliyoruz. Bir an önce kirletmenin sona ermesini istiyoruz."