Pandemide ilk dalganın ardından inişe geçen bir günün ortasında, evde ben ve kızım, 
Ama halimi sorarsanız tek başınayım…
Öyle sessizdi ki her yer!...
İnsan sesi yok, çocuk çığlığı yok, ince topuklu ayakkabı tıkırtısı kaybolmuş… 
Sokaktan geçen arabaların motor gürültüsü bıçak gibi kesilmiş. Karanlığı kardeş bilen tripodlu çöp toplayıcılarının hani kara ordunun adsız neferlerinin kalabalık neşesi uçup gitmiş…   
Satış için yola düşen megafonlu yurdum insanının, kapıya dayandığını haber veren davetkar anonsu bitivermiş…
Yan binanın orta katında kahvaltı edenlerin de, alt kat barda popüler rap ağırlıklı tanınmış grupların müziğine tav olan, genç tayfanın müdayimlerinin de yerlerinde yeller esiyor artık…
Kulak kabartıyorum şöyle;  yan binanın metal merdivenden garson iniş çıkışlarını, söve söve sayardım. İçki kasalarını tangır tungur getirip bırakıveren, boş şişeleri özensizce aşağıya sallayıveren, paydos arası bol kahkahalı didişmelerini sigara dumanı altında ucuz zevke ve eğlenceye dönüştüren onlar değildi de kimdi peki?. O,  kısa molalara ne oldu birden?...
Karşı villanın yeni sahipleri artık perdelerini sıkı sıkı kapatıyorlar, neredeyse ışık sızmıyor içerden….
Eskiden üst kiracı komşunun geleni gideni eksik olmaz, sazlı sözlü eğlence geceleri yapardı. Gece boyunca  apartman kolidorunun insan gürültüsü bitmek bilmez, çık çık eder durduk, artık yoktular…..  
Şıstttttt, ses etme yüreğim, Pandemi (Covıd-19) sesini duyar yoksa! ….
Yeryüzü,  ilkbaharın ortasında kar altından mahsur kalmış biçarelerin sessiz çığlığı içinde öylece birilerinden yardım bekliyor. Ben, odamda kızımın eski döner koltuğuna tünemiş vaziyette camdan dışarı bakar halde, e nabız üzerinden herhangi semptomum olmadığı halde  verdiğim COVID-19 boğaz sürüntü örneğimin neticesini almayı bekliyorum…
Bir iki üç, beş, yedi, on, dokuz, yirmi yedi, otuz sekiz, kırk altı, elli bir, atmış beş, yetmiş dört, seksen altı, doksan dokuz, yüzzzzz.
Zaman durdu sanki, nedense geçmek bilmiyor….
Aman aklımdan neler geçiyor neler, bir bilseniz!….
Ben ki daha; kızımın geçen yaş günü yeniden kutlayacaktım, ikiz eşimle sonu gelmez tartışmalar dalacaktım, öyle sohbetler edecektim ki, ipe sapa gelmez fikirlerimi yeni projem diye yutturacaktım. Bik bik edip duran para babası kafe sahibine uzaktan da olsa ağzının payını verecektim. Memleketime gitmeyeli epey oldu, herkese doya doya sarılsaydım ne olurdu sanki? 
Bizim iki yaşlı İzmir’de ne yapıyorlar acaba, bi kucaklasam, bi helallik istesem,  bir kerecik bile olsa kokularını cennet mekan yerine içime çekseydim olmaz mıydı? Daha dur; 23 Nisanı, gelin gibi süslenmiş balkonumuzda şarkı ile marşlarla komşulara tezahürat ede ede coşkuyla karşılayacaktım!….
HES kodumu yeniden giriyor ve sonucu tehit ediyorum…
Yaşasın be! Oh, bin şükür….
NEGATİFİM…