Uçağa bindiniz, yavaş yavaş yeryüzünden yukarılara doğru yükselmeye başladınız, gözünüz aşağıda, bir anda sizin çok büyük zannettiğiniz, 'bu adam bu kent için çok önemli' dediğiniz insanların görünmemeye başladığını görüyorsunuz. Biraz daha yükseldiğinizde koca koca binalar görünmemeye başlıyor. Daha yükselince şehirler görünmemeye başlıyor.

Yani bizim büyük, güçlü, sarsılmaz zannettiklerimizin aslında biraz yukarıdan bakıldığında çok küçük, çok zayıf olduğunu görüyoruz. Büyüklenmenin, caka satmanın, artistlik yapmanın, küçük dağları ben yarattım gibi yürümenin manasının olmadığını anlıyoruz.

Bunu dün, Denizli ve çevresinde yaşayanlar olarak depremle kanaat getirdik. Zayıflığımızı, acizliğimizi iliklerimize kadar hissettik. 20 saniyelik bir sarsıntıyla ne kadar korktuğumuzu, masaların altına nasıl yattığımızı, evlere giremediğimizi gördük. Demek ki bu yeryüzünün artisti, kralı, güzeli, padişahı biz değilmişiz. 

Bu düzeni kuran, bizleri yaratan ne kadar düzenli intizamlı yaratmış onu da anladık. Kitaplarda hep okuduğumuz ‘eğer güneşe azıcık yaklaşılsa yanarız, azıcık uzaklaşılsa donarız’ gerçeğini biz Denizlililer olarak dün, ‘kainattaki düzende hafif bir kıpırdama olsa hayatımız değişir, önemli zannettiğimiz şeylerin hepsini bir anda unuturuz. Herkes canını düşünmeye başlar, hiç aklımızdan çıkmayan cananlarımızı, malı, mülkü unuturuz.’ şeklinde teyit ettik. 

Depremi yaşayan, etkisinden kurtulamayan hâlâ ayaklarının altı sallanıyormuş gibi hisseden tüm insanlara geçmiş olsun.

Allah beterinden korusun…