Çünkü, aradan geçen hizmet dolu yılların ardından halkımızın teveccühü ile önce Başbakanımız sonra da Cumhurbaşkanımız olan Recep Tayyip Erdoğan, 9 Mart 2003’te Siirt'te yapılan milletvekili yenileme seçimlerinde 3 milletvekilliğini birden alan iktidardaki AK Parti'nin Genel Başkanı olarak TBMM’ye girmiştir. O’nun parlamentoda yer almasıyla başlayan Türkiye’deki fikri değişim, AK Parti hükumetlerinin de temelini oluşturmuştur.

Partimiz, ilk kez 3 Kasım 2002’deki genel seçimde, henüz 15 ay gibi kısa bir süreyi geride bırakmışken en fazla oyu alarak iktidar oldu. 14 Mart 2003’te de Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 59'uncu hükumetini kurdu.

İşte o gün tam güçle yola çıkan iktidarımız, halkın ilgi ve sevgisiyle, hızla hizmet üreten ve övünçle anlatılan bir hizmet destanına dönüştü.
İlk günden bu yana ülkesinin sadece bugününü değil yarınını da düşünüp hazırlayan Sayın Erdoğan ile yol arkadaşları, “Burası Türkiye…” dedirten bir çok olumsuz tabloyu tam tersine çevirmiş, halkına özgüven aşılayan uygulamalarına her geçen gün bir yenisini daha eklemiştir. Milletinin “Olmaz; düzelmez!” dediği birçok konuya el atıp sorunu kökten çözmekle kalmamış; insanca yaşayabileceği yeni bir Türkiye’yi de inşa etmiştir. Etrafında olup bitene ayak uydurmaya çalışan bir ülkeden tüm dünya bile karşısında olsa da bir elif misali dikleşmeden dik duran bir Türkiye’ye ulaşmıştır.

Sadece vatandaşlarının değil gönül coğrafyasındaki insanların da derdiyle dertlenen bir Türkiye, artık ümmetin umudu! Memurunun maaşını ödeyemeyen bir ülke iken, 15 yıl gibi kısa bir sürede her biri emsal teşkil eden binlerce yatırıma imza atan bir Türkiye’ye doğru yol aldı. Fakat, bugünlere kolay gelinmedi; birçok badire atlatıldı! Vesayet rejimi, “Yeter! Söz milletin” diyen AK kadroları susturmak için her yolu denedi; her fırsatı değerlendirdi. Onlardan biri, 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin TBMM'deki 367 çoğunluk aranan oylamasıydı. Bir diğeri ise, 14 Mart 2008’de dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Anayasa Mahkemesi'nde milletin öz evlatlarının kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılması için  dava açmasıydı. Ülkenin yarınları ile milletin iradesini ipotek altına almaya çalışanlar, daha önce de defalarca bu ve benzeri yollara başvurdu. Ne zaman ki, millet iktidar oldu iktidarı devirmenin yollarını aradı. Biliyoruz ki, yine durmayacaklar. Biz de!

Birileri aynı senaryoyu defalarca denedi ancak, milletinin her zaman arkasında durmasıyla Sayın Erdoğan ile dava arkadaşları, hepsinin de üstesinden geldi. Gezi kalkışması, 17-25 Aralık tuzağı ile bugün Doğu ve Güneydoğu’nun bir kısmındaki terör ve kargaşa da işte bu kirli oyunun getirdiği silsilenin son adımları. Hepsinin de tek amacı var; güçlü Türkiye’ye doğru giden yolda ilerleyen memleket sevdalılarının açtığı bu yeni akımı bir ket vurup durdurmak. Oysaki, o gün “Artık muhtar bile olamaz!” diyenlerin, ondan sonra da defalarca daha tuzak kuranların unuttuğu bir şey var; o da milletin duasını arkasına alanların karşısında kimsenin duramayacağı! İlk günkü aşkla durmak yok yola devam!