Yaz tatilinin yaklaşmasıyla okulda eğitimin sekteye uğradığı, öğrencilerin okulda idarelerin övünerek anlattığı akıllı tahtalarda film izlemekle saatlerini doldurduğu söyleniyor.

Denizli, bugün intihar eden bir çocuğun acı haberiyle uyandı. Haberi okuduğunuzda akla gelen ilk soru şu "Küçük yaştaki çocuğun nasıl bir derdi olabilir ki hiç düşünmeden kendi canına kıyabilir?" Haberin detayında ailesiyle değil de dedesiyle hayatını sürdürdüğü ayrıntısını görüyoruz. Bir çocuğun ailesiyle büyümüyor olması da onu intihara sürükleyen bir sebep olamaz. Ergenlik çağındaki bir çocuğun iç dünyasında yaşadığı sıkıntı, bir yetişkin için basit gelebilir ve anlamsız da görülebilir. Ama bilinmez ki o çocuk iç dünyasında neler yaşıyor. Çocuğun dedesi ergenlik yaşındaki torununun hareketlerinden sıkıntısının olduğunu sezememiş olabilir ki arada kuşak farkı var. Sürekli gelişen teknoloji çağında büyüyen bir çocuk ile daha televizyonların bile siyah beyaz olduğu bir dönemde büyüyen bir yetişkin birbirlerini anlamakta güçlük çekebilir. Demem o ki bu çocuğun öğretmeni neredeydi? Bu çocuğun sınıf içindeki hal ve hareketlerinden, arkadaşlarıyla ilişkilerinden bir derdinin olduğunu anlayamayan öğretmenlerin tek derdi dersini verip çıkmak mı? Özellikle de kavurucu sıcaklara kadar okula gitmek zorunda tutulan bu çocuklar okulun son günlerinde ders işleyemiyor ise öğretmenler ders işlemekten başka çocuklarla vakit geçiremiyor mu? Bu öğrenciler size bu kadar mı ağır geliyor ki çocuklar gibi siz de tatili iple çekiyorsunuz!

Bu acı haberle bir kez daha anlaşılıyor ki aslında hepimizin bildiği fakat uygulamadığımız detay şu; Çocuklarımızın en çok ilgiye muhtaç olduğu zamanda, çeşitli sebeplerden yanında olamıyoruz. Bu olumsuz vakalarda çocuklardan çok velilerin ve eğitimcilerin sorumluluklarını yerine getirmedikleri anlaşılıyor. 

Haber Analiz: Sena KURU