Denizli yıllardır özlemle beklediği kara kavuştu. Son olarak 2001 yılında böylesi bir kar yağışına tanık olmuş o günde bugün gibi kar sevinci yaşamıştık. Ancak insan kaynaklı küresel ısınma nedeniyle artık 20 santimetrelik kara bile sevinir olduk. Bizim jenerasyon belki de çok şanslıydı. Doğanın bir güzelliği olan karın tadına daha çocukken varabilmenin, karda kaymanın, kardan adam yapmanın, kar topu oynamanın o yıllarda neredeyse bir metreye yakın yağan karlarda oynayarak tadını çıkardık. Ancak özellikle şimdiki nesil galiba kara hep özlem duyacak. 
Her neyse bugün sizi bundan tam 51 yıl önceye 1964 yılın Denizlisi'ne götürmek istiyorum. 
Yani 51 yıl önce Ocak ayında1 metreye yakın kar vardı sabahleyin uyandığımızda... Hava adeta buz kesiyordu. Sıcaklık eksi 10 dereceydi. Hatırlatırım meteoroloji geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada 1964 yılındaki yaşanan en düşük sıcaklığı 10 Ocak'ta eksi 10,5 dereceyle geçtiğimizi duyurmuştu. O gün her zaman olduğu gibi çatı saçaklarından buz salkımları sarkıyordu. Tabi o zaman çocuktuk. O dönemlerde kış aylarında kar yerden kalmaz sürekli kar yağardı. O buzlarla kılıççılık oynardık arkadaşlarımızla. O buzdan kılıcı  tutarken ellerimiz donar yinede çaktırmadan oynamaya devam ederdik. Doyamazdık kar oyunlarına...
Öyle bir kardan adam yaptık ki...Hem de nasıl bir kardan adam...Devasa...Başında beresi, boynunda atkısıyla, kömür gözleriyle bize bakarken soğuktan kıpkırmızı olmuş  havuç burnuyla,  bizi selamlıyordu. Çocukluğumuzu bizler tam yaşadık. Sabah olsun okullar tatil arkadaşlarımızla toplaşıp kardan oyunlar oynardık. şimdi ise çocuklarımızı kar tatili olsada hasta olur diye dışarıya bile çıkarmıyoruz. Ne garip... bizde böyle hasta olmuş muyduk acaba. Şimdi çocuklar hasta olmasın diye eve kapatılıyor, bilgisayar başında zaman geçirmekten ise  anti sosyal oluyor, insanları unutup, topluluk karşısında nasıl konuşacaklarını gerçek dostlukların ne olduğunu bilmiyorlar. Acaba bizim düşüncesiz olan annelerimiz miydi? Onlar hasta olacağımızı düşünmüyorlar mıydı?  Sokaklarda akşama kadar durur vücudumuz buz gibi olur burnumuz aka aka koşardık. Ama bir gramda hasta  olmazdık. Bir sobanın karşısında 4 çocuk annem ve babam sıralanırdık. Diğer odalar buz... Musluklardan sıcak su akmak tövbe, musluklardan dondurucu bir soğukta su akar bazen de çeşme donduğu için su bile akmazdı. Semaverde su ısıtılır bütün kardeşlerim sırayla banyo ederdik. Banyosunu eden hemen sobanın yanına koşar kurumaya ısınmaya çalışırdı. O kadar olanaksızlıkların içinde tek gram hasta olanımız yoktu. Sadece ev demi olanaksızlıklar vardı, hayır.
Sokağa çıktığımızda yollar çamurdu. Ve ayakkabılarımızı eskitmemek için neler yapardık. Naylon poşeti ayakkabımızın üzerine bağlardık, çamur olmasın, eskimesin diye...Çünkü babamızın yeni bir ayakkabı almaya olanağı yoktu. Şimdi ise çamuru ara bulasın. Çeşmelerden sıcak sular akar ve tüm odalar sımsıcak...Ama sokaklarda çocuklar eksik. Onların cıvıltıları, oyun oynarken ki kahkahaları eksik...Çoğununda çamura batsa da yırtılsa da ayakkabı sorunu bile yok. Ama evde televizyon ve bilgisayar başında saatlerini geçiriyorlar. Yazık...Şimdi üzülüyorum onlara...yazık çocukluklarını yaşayamıyorlar. Yazık karın coşkusunu bile daha bilmiyorlar. Yazık ki, yıllar sonra kar yağsa da çıkıp oynayamıyorlar...
KAR BEYAZIM
Kar beyazım çiçeğim seni sevdim
Adını kanımla yazdım karlara 
Kardan adam misali eridim bittim
Kar beyazım çiçeğim seni sevdim
Seni sordum mutluluklara görmemişler
Seni sordum mutsuzluklara seninleymişler
Seni kafeste beni kodes de istemişler 
Kar beyazım çiçeğim seni sevdim
Bir düşdü belki seni sevdiğim sevgilim
Biliyorum biliyorsun kar kadınımsın 
Seni sevdim gitme erime bende kal
Kar beyazım çiçeğim seni sevdim