Bu bağlamanın sesine, büyüsüne kapılarak 1992 de Türkiye ye gelir. 1500 m yükseklikteki Çameli ve Fethiye dağlarında tam 12 yıl boyunca bu sesin kaynağını bulmaya çalışırken bu yörelerin kültürü hakkında da 350 sayfalık tez hazırlar. Doktora tezini ‘ Güney Türkiye de müzik ve köy müzisyenleri üzerine yapan Jerome Cler, bu tezle Sorbonne Üniversitesinin Etimoloji doçentleri arasına katılır. Jerome Cler başka bir iş için Denizli ye geldiğinde de, Hayri Dev in ses kasetini tesadüfen dinler ve bu sesin peşine düşer. Bu arada da Hayri Dev ile tanışma fırsatı yakalar.
Müziksever ortaokul öğretmeni Jerome Cler'in, Çameli yaylalarında yaşayan köylülerle 16 yıl önce kurduğu sağlam dostluk köylülere uluslararası şöhret, Cler'e doktora ve Sorbonne Üniversitesi'nde doçentlik getirdi.
1994'ten bu yana Radio France, Cler'in kayıtlarından üç CD yayımladı. Bunlardan biri Fransa'da Diapason d'Or ödülü aldı. Yayla müzikçilerinin hayatı belgesel oldu; Avrupa'yı dolaşıp konser, Sorbonne'da ders verdiler. Gideniz ve Masıt havalarının dünyaya duyulması için çaba harcayan, ölen müzikçilerin yerine gençlerin yetişmesini sağlayan Cler, kendini bu geleneğin yaşaması konusunda sorumlu hissettiğini söylüyor. "Yayla" ekibinin Türkiye'deki ilk albümü, Fransa'dan 13 yıl sonra, 2007’nin ilk günlerinde yayımlandı. Cler ve Yayla ekibiyle dostluklarını, müzik serüvenlerini konuştuk.
Kıran Dağı'nın çam ormanlarıyla kaplı yamacında, 1500 metre yüksekliğindeki Gökçeyaka'da yaşıyor Hayri Dev. Yaz aylarında Masıt Yaylası'na tırmanıyor. ikisi erkek, altı çocuk babası. Köydeki lakabı Koca Usta. Hayatını dağlarda çobanlıkla geçirmiş. "Tatlı dil, güler yüz daima çalgı ister." Bu nedenle "yarenlik" hayatının merkezi. Çoban arkadaşlarıyla kışın ocağın etrafında, yazın yaylada sürülerin yanı başında çalıp söylüyor. Enstrümanı ardıç ağacından yaptığı "üçtelli," baharda ağacın filizlerinden kestiği "Çam düdüğü." Dağarcığı kendi ezgileriyle dolu. "Uzun havaları pek sevmem, müzik dediğin gözyaşına, vedaya uymaz" diyor.
 

İLK BESTELER BİRGÜL İÇİN YAPILIR

Her türkünün ayrı bir hikayesi olduğunu söyleyen Hayri Dev, bestelerinin çoğunu gençliğinde aşık olduğu ( Birgül ) isimli, çok güzel bir komşu kızı için yapar. Dağlarda Birgül ü hayal edip, onun için besteler yapar, yanık yanık türküler okur. Çobanlık yaptığı dönemlerde, türkü söylemeye başlayıp, keçileri kaçırdığından defalarca babasından dayak yer. O dönemler anne babanın ne derse yapıldığı dönemler olduğundan, Birgül ün ailesi onu bir başkası ile evlendirir. Hayri Dev'e de ailesi başka bir kız bulur. Bu hanımı da sever ve evlenirler. 17-18 yaşlarında sipsi denilen çam düdüğü ve 3 telli bağlaması ile müziğe başlayan Hayri Dev, zamanla yaşadığı Gökçeyaka Köyünün de eski ismi olan ‘ Masıt Kırığı ‘ denilen dokuz sekizlik mahalli ezgileri çalan ve söyleyen bir usta olur.
Hayri Dev'e uzun yıllar yarenlikte iki yakın arkadaşı eşlik etti. Her ikisi de kemanı, klasik kemençe gibi kucağında çalıyordu. Hasan Yıldırım yaşıtıydı, köylüsüydü. Akkulak lakabını taktıkları, Mehmet Şakır ise sekiz yaş büyüktü onlardan. Buna rağmen uzun yürüyüşü göze alıp, Boz Dağ'ın yamacındaki köyünden Masıt'a gelirdi. "Kızları güzel Masıt'ın, yürüdüğüme değiyor" derdi
Akkulak. Çobanlıklarından gurur duyan üç arkadaş yöre düğünlerinin aranan müzikçileriydi.

Zamanla önemli bir gelir kaynağına dönüşmüştü bu iş. Yılda 50 düğüne katıldıkları olurdu. Bir süre sonra, Hayri Dev'in bağlama çalmayı öğrenen oğlu Zafer de katılmıştı aralarına.
Bir rastlantı zinciri sonucunda, 1991 İlkbaharı'nda, hayatları mucizevi şekilde değişiverdi. Denizli'nin Masıt, Hisar yaylalarında yankılanan ezgileri Avrupa'ya ulaştı. Konser salonlarına, üniversitelere girdi. Doktora tezine, belgesele konu oldu. "Buna rağmen kişilikleri hiç değişmedi, en gençleri olan Zafer bile Avrupa'yı gördükten sonra yine köyünde yaşamayı seçti" diyor Fransız müzikolog Jerome Cler. Geçen hafta, Fransa'nın kuzeyindeki köyünden yaptığımız uzun telefon konuşmasında, akıcı bir Türkçe ile anlatıyor Denizli dağlarındaki keşif serüvenini.
 

Zeybek arıyordu, dostluğu buldu

O yıl, yaz tatilini Ege'deki zeybek kültürünü keşfetmeye ayırmıştı Cler. 32 yaşında bir ortaokul öğretmeniydi. Filoloji öğrenimi görmüştü, dil dersi veriyordu. Paris'te Talip Özkan'la tanışınca bağlamaya merak sarmış, ders almaya başlamıştı. İki yıllık öğrencilikten sonra, bu müziğin kökenlerini yerinde görmeye karar vermişti. Zeybek çalınan atmosferi, dansları derinlemesine incelemek istiyordu.
"Özkan'ın tavsiyesi üzerine, doğduğu Acıpayam'a gittim. Türkiye'ye ikinci gelişimdi. 1989'da İstanbul'a, Osman Tiryaki ustadan bağlama almaya gelmiştim. Müthiş bir dostlukla karşılaştım Acıpayam'da. Lise öğretmeni Şahin Erdem, emekli öğretmen Mehmet Yılmaz, kaymakam yardımcısı Baki Bıyıklı bana evlerini açtı, çevreyi dolaştırdı, yöre müzikleri dinletti, müzisyenlerle tanıştırdı. Dostluklarını hiç unutamayacağım."
Baki Bıyıklı'nın evinde, bir köy düğününde kaydedilmiş kaseti dinledi. Duyduğu bağlamayla büyülendi. "Üsluptaki samimiyetti beni çarpan. Sanatçıyı sordum. Hayri Dev, dediler. Tanışmak istediğimi söyleyince köyüne gittik. Çameli dağlarını, köyünü gördüm. Misafiri oldum. Hayri Dev bilge kişilikli, doğayı çok iyi tanıyan, çok neşeli, nüktedan biridir. Öylesine dost olduk ki, her yıl ziyaretine gelmeye başladım."
 

Yayla ekibi Fransız radyosunda

Ertesi yıl tatilinde Çameli müzikleri üzerine incelemelerini sürdürdü Cler. Fethiye'de Ramazan Güngör'ü ziyaret etti, köy düğünlerini izledi. Burdur'a gitti, sipsicileri gördü. "Şimdilerde artık köy düğünlerinde org çalınıyor. O yıllarda yöre ozanları, geleneksel ezgiler çalardı. Müzikçilerle köy köy dolaştım. Düğünleri izledim. Hatta bazı düğünlerde bağlama çaldım. Hem etnolog, hem arkadaş hem de müzisyen olarak aralarındaydım. Teybim hep yanımdaydı. Derleme yaptım."

Türkiye'den kucak dolusu albümle dönüyordu Fransa'ya. Karşılaştığı folklor zenginliği Cler'in hayatında yepyeni bir sayfa açacaktı. Öğretmenliği bıraktı. Etnolojiye yöneldi. Fransız Ulusal Araştırma Merkezi'nde göçmenler üzerine araştırma yapmaya başladı. Bu arada Nanterre Üniversitesi Etnoloji Bölümü'nde doktora programına girdi.

Çameli'ndeki dostlarından "Akkulak" Mehmet, girişimleri sonucunda 1992'de Chateauroux Keman Festivali'nde sahneye çıktı, bir konser verdi. Ardından Cler, 1994 Ağustosu'nda tüm ekibi Fransa'ya davet etti: Üçtellisiyle Mehmet Dev, oğlu Zafer, kemanıyla "Akkulak" Mehmet, Hasan Yıldırım ve Acıpayamlı Şinasi Uslu, Parthenay'daki etnik müzik festivalinde sahneye çıktı. "Ağızdan Kulağa" festivaline o yıl Arnavutluk, İrlanda, İspanya, Fransa'dan 25 civarında topluluk katılmıştı. "Çameli ekibinin müziğindeki saflık, içtenlik festival izleyicilerini büyüledi. Festivalde en çok onlar konuşuldu" diyor Cler. "Dostlarımı, babamın köyüne götürdüm. Fransız köylülerin evlerini, hayatlarını gördüler, sohbet ettiler..."

Çameli ekibi, festival konseri sonrasında Radio France'dan davet aldı, programa katıldı. Cler, Türkiye'de yaptığı 100 saati bulan derleme kayıtlarını programcılara açtı. Çamelili müzikçilerin yorumlarından hazırlanan ilk derleme CD, aynı yıl Radio France tarafından yayımlandı: "Türkiye: Yayla Müzikleri". 1996'da aynı ekibin kayıtlarından "Türkiye: Sipsiyle Yayla Müzikleri", 1998'de "Türkiye: Yayla Kemanı / Mehmet Şakır" yine Fransa'da yayımlandı. Son albüm, ünlü Fransız müzik dergisi Diapason'dan etnik müzik alanında altın plak ödülü aldı.
Müzikleri tez oldu

Cler, Acıpayam çevresindeki araştırmalarını 1998'de doktora tezine dönüştürdü: "Güney Türkiye'de Müzik ve Köy Müzisyenleri." Tezinde, dağ köylülerince yaratılan boğaz havalarının, tüm yöredeki oyun havalarına ezgisel temel oluşturduğunu söylüyordu. İki yıl sonra çalışmasını geliştirerek Actes Sud Yayınevi'nden "Musiques de Turquie"yi yayımladı. Sorbone Üniversitesi Müzikoloji Bölümü'nde etnomüzikoloji doçenti olarak çalışmaya başladı. 1999'da, yönetmen olan eski eşi Gulya Mirzoeva ile birlikte Çamelili müzikçilerin hayatını anlatan "Ormanın Arkasında" adlı belgeseli çektiler. Bu film de çeşitli ödüller aldı.

Cler, şu anda Sorbonne'da haftada sekiz saat ders veriyor, geri kalan tüm zamanını müzik araştırmalarına ayırıyor. Sayesinde etnomüzikoloji bölümünde "üçtelli," bir ders konusuna dönüştü. Bu arada Çameli'nden bir grup müzikçi birkaç yıl önce Sorbonne'un davetlisi olarak Paris'e gitti, bir hafta boyunca müzikologlara Denizli yöresi enstrümanları, müziğini öğretti.
1994 sonrası Hayri Dev, bağlama çalan oğulları Zafer, Bayram ve kemancı arkadaşları Mehmet Şakır'la birlikte Avrupa'da birçok konser verdi. 1996'da 28 gün, Fransa ve Almanya'yı dolaşıp etnik müzik festivallerinde çaldılar. Ertesi yıl Amsterdam'da konser verdiler. 1999'de Strassbourg Marc Bloch Üniversitesi'nde "Ormanın Arkasında" filminin ilk gösterimi sırasında verdikleri konser kaydedildi. (Geçen hafta Kalan'ın yayımladığı Yayla albümündeki 1993-2001 arasında kaydedilmiş 12 ezgiden ikisi bu konserden.) Yaşadığımız bir hayal gibiydi
"Hepsi bir hayal gibiydi" diyor 43 yaşındaki Zafer Dev. "Jerome köyümüze geldi, hayatımız değişti. Kaybolmak üzere olan bir gelenek yeniden canlandı, müziğimiz kaydedildi, Avrupa'da duyuldu. Çok yoksulduk, kazandığımız parayla köyde birer evimiz oldu."

2004'te "Akkulak" Mehmet vefat etti. Hemen ardından Hasan Yıldırım. Neyse ki uzun bir zaman önce Jerome Cler, yörede keman geleneğinin tükenmek üzere olduğunu sezmiş, Dev'in torunu Kısmet'e keman bir hediye etmişti. Yitirdikleri ustaların yerini 26 yaşındaki Kısmet aldı.
Yöre müziğini bu kadar sahiplenmesinden bahsederken Cler, "Benim için tükenmek üzere olan bu geleneğe karşı bir tür sorumluluk, vicdan borcu" diyor. "Ama her şeyin temelinde sağlam bir insani ilişki, dostluk yatıyor" diye ekliyor. 

15 yıldır her yaz Çameli'ni ziyaret eden, yörede "Fransız Cerom Abi" lakabıyla anılan Cler, bir süredir öğrencilerini de bölgeye gönderiyor. Her yıl birkaç Fransız müzikolog adayı Dev Ailesi'ne birkaç haftalığına misafir oluyor, yerel müzikleri, çalgıları öğreniyor.

Hayri Dev ve iki oğlunun hayatında büyük bir değişiklik yok. Denizli'ye 110 kilometre uzaklıktaki, 15 hanelik Gökçeyaka köyünde eşi ve oğlu Zafer'le yaşıyor. Avrupa'daki şöhrete karşın Türkiye'de tek tanındığı yer Çameli civarı. Uzun kış aylarında, ahırdaki işlerin dışında tüm zamanını bağlama çalarak geçiriyor. Tüm birikimini oğullarına aktarıyor. Yarenlik geleneğinin TV'ye yenik düşmesinden şikayetçi. Yazın, beş dönümlük arazisinde buğday, nohut ekerken, ekin biçerken bağlaması hep yanında. Temmuz, ağustosta oğullarıyla düğünlere gidiyor. "Tek dileğim ben öldükten sonra bu sazın, bu geleneğin sahipsiz kalmaması" diyor.
 

Şimdi Bektaşi geleneğini inceliyor

Ege yöresindeki çalışmalarından sonra Cler, Alevi dinsel müziğini incelemeye başladı. Antalya'daki Elmalıtekke Köyü'nde incelemeler yaptı. Malatyalı müzikçilerin düzenlediği bir cem ayinini kaydetti. Bu kayıt "Alevi Cem Töreni" başlığıyla Radio France serisinden yayımlandı. Son iki yıldır Tokat ve Turhal'da Alevi müziğinin izlerini sürüyor. Kayıt ve derlemeler yapıyor. Bu araştırma kapsamında Bulgaristan'da da Bektaşi müziğinden geride kalanları araştırıyor.

FLAMENKO'DAN MÜZİKOLOJİYE: Cler, 1959 Paris doğumlu, annesi konservatuvar mezunu piyanist. Babası doktor. Altı kardeşin en küçüğü. Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Klasik Filoloji ve Yunan Edebiyatı okudu. 12 yıl ortaokullarda Latince, Fransızca öğretmenliği yaptı. 1986'da Madrid'teki Fransız Kültür Merkezi'nde Fransızca öğretmenliği yaparken, flamenko geleneğini merak etti. Gitar derslerine başladı. 1988'de Paris'te Talip Özkan'la tanıştı. İki yıl bağlama dersleri aldı. 1991'de, Özkan'ın önerisiyle Acıpayam'a gitti. Bu ziyaretten sonra öğretmenliği bıraktı. Eğitim Bakanlığı'na bağlı Ulusal Araştırma Merkezi'nde (CNRS) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. Strassburg'da Türk göçmenleri inceledi, göç sosyolojisi üzerine çalıştı. Nanterre Üniversitesi'nde Etnoloji Bölümü'nde doktora yaptı. Şu anda Sorbonne Üniversitesi Müzikoloji Bölümü'nde doçent. İspanyolca, Rusça, Türkçe, İngilizce biliyor. Bağlamanın yanısıra klasik kemençe ve tambur çalıyor.