Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun avukatları Cihat Haykır ve Samet Can Olgaç'ın açtığı davanın dilekçesinde, Kılıçdaroğlu'nun, 5 Nisan 2016'da, CHP TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada müvekkilleri Ramazanoğlu'nun şahsiyet haklarına saldırı kastıyla fevkalade ağır hakaretlerde bulunduğu belirtildi.

Kılıçdaroğlu'nun ifadeleri hatırlatılan dilekçede, "Kılıçdaroğlu'nun ahlak sınırlarını aşan sözlerinin ulusal gazetelerde haber olduğu, taraflı tarafsız her kesim tarafından kınandığı" aktarıldı.

Bu ifadeler kime karşı sarf edilirse edilsin, kesinlikle tasvip edilemeyeceği kaydedilen dilekçede, bir kadın bakana karşı kullanılmasının ise tamamen ahlak ve edep dışı olduğu, en ağır şekilde kınanması ve hukuk önünde yaptırıma tabi tutulması gerektiği kaydedildi.

"Kılıçdaroğlu'nun söz ve davranışlarıyla sürekli toplumu gerdiğine, çirkin ve hakaret edici bir üslupta konuşmayı ilke edindiği" ifadesine yer verilen dilekçede, "Kılıçdaroğlu'nun TBMM Genel Kurulundaki her konuşmasının ağır hakaretler içerdiği" savunuldu.

"Kılıçdaroğlu'nun, ahlak ve edep dışı üslubuyla, Ramazanoğlu'nun kişilik haklarına, şeref ve haysiyetine saldırıda bulunduğu" belirtilen dilekçede, bu ifadelerle eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarının aşıldığı aktarıldı.

"Sözler olarak kabul edilemez"


Dilekçeye şöyle devam edildi:

"Bu söz ve değerlendirmeler, bir siyasetçinin, diğer bir siyasetçi için söyleyeceği sözler olarak kabul edilemez. Bu sözlerin eleştiri olmadığı, düşünce açıklaması düzeyinde bulunmadığı, açıkça hakaret ve aşağılama, küçük düşürme amacı taşıdığı görülmektedir. Bu dil, siyasi eleştiri sınırını da aşacak düzeydedir. Eleştiri, yanlışı gündeme getirip, doğruyu önermektir. Kişilerin ve politikacıların eleştiri haklarının olduğu ve bu haklarını kullanmalarının engellenemeyeceği kuralı, demokratik ve çağdaş hukuk devleti ilkelerinin uygulandığı tüm medeni ülkelerde kabul edilen bir husustur. Fakat, eleştiri hakkını kullanan kişilerin özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile davranmaları, iftira ve hakaret teşkil edecek nitelendirmelerden uzak durmaları da hukuk devleti ilkesinin ve ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükmünün gereğidir.

Dava konusu konuşmada hiçbir şekilde kamu yararı bulunmamaktadır. Davalı müvekkilimizi eleştirirken kamu yararının gereğini göz önüne almamış, bu haksız ve hukuka aykırı ifadelerden başka ifadelerle eleştiri yapması mümkünken eleştiri sınırlarını aşarak müvekkilimizin kişilik haklarına saldırıda bulunmuştur. Böyle bir üslubun, toplumun yararına olmadığı, toplumu yozlaştırdığı, düzeysizleştirdiği açıktır. Aslında bu üslup müvekkilimizin yanında, aynı zamanda topluma da yapılmış bir hakarettir."

Kişilerin, eleştiride bile doğrudan doğruya muhatabının kişilik haklarını hedef almaması, hakaretlerde bulunmaması gerektiği belirtilen dilekçede, "Sonuç olarak, bu ilkeler gözetilmeden, eleştiri görüntüsü verilerek, kendi siyasi kimliğini ve müvekkilimin konumunu dayanak yapmak suretiyle, nasıl olsa bu sözlerin, bir siyasinin diğer bir siyasiye söylediği sözler olarak kabul edileceğinden hareketle, hakarete varan değerlendirmelerde bulunulması ne eleştiri olarak ne de düşünce açıklaması olarak nitelenebilir." denilerek 50 bin liralık manevi tazminata hükmedilmesi istendi.

Dilekçede, "Uğranılan zararı herhangi bir tazmin şeklinin tam manasıyla karşılayabilmesi düşünülemez. Ancak tarafların sıfatı, kişisel, toplumsal ve politik konumları, hukuka aykırı saldırının ve davalının kusurunun ağırlığı/şiddeti, fiilin ulusal televizyon kanallarında ve ulusal gazetelerde yayınlanmış olması ve etkisini geniş kitleler üzerinde göstermiş olması, doğmuş olan zararın tahammül edilemez oluşu ve yarattığı olumsuz etkiler göz önüne alınarak müvekkilimin uğradığı manevi zararı bir nebze olsun tahfif edebilmek amacıyla mahkemenize başvurma zorunluluğu doğmuştur." ifadeleri kullanıldı.