Osmanlı'nın, 100 yıl önce tayyare filosu kurmaya ve tersane yapmaya çalıştığı; ancak Çanakkale Savaşı'nın başlamasıyla yarım kaldığı ortaya çıktı.  Osmanlı, 19 Temmuz 1909 tarihinde, Yağcızade Şefik Bey başkanlığında Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Millîye Cemiyeti'ni kurdu. Cemiyet, kısa sürede Kosova, Medine, Halep, Kıbrıs, Manastır, Musul, Trablusgarp, Hicaz, Bağdat ve Yemen gibi vilayetlerde şube açarak ordunun gemi, uçak ve mühimmat gibi ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. Tayyare filosu için Güney Afrika'daki Müslümanlar bile para gönderdi.

Denizli’de Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı ve Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Selahittin Özçelik, 'Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Millîye Cemiyeti' adlı kitabında Osmanlı'nın tayyare ve tersane çalışmalarına yer verdi. Özçelik'in verdiği bilgiye göre cemiyetin parasını ödeyip devletin sipariş verdiği gemiler arasında, İngiltere'nin son anda gasp ettiği 'Sultan Osman' ve 'Reşadiye' de bulunuyor. Aldığı gemilere Kemal Reis, Barbaros Hayrettin, Turgut Reis, Fatih, Gayret-i Vataniye, Numune-i Hamiyet, Yadigâr-ı Millet, Reşit Paşa, Mithat Paşa, Girit gibi millî hisleri dile getiren isimler koyan cemiyetin, Çanakkale zaferinin kazanılmasında büyük etkisi bulunuyor.

Cemiyetin, gemileri satın alırken Osmanlı donanmasına geçici bir hizmet idraki içinde olduğunu belirten Prof. Dr. Özçelik, "Bunun için 6 milyon lira sermayeli bir anonim şirket ve tersane inşasını, 1912 kongresi faaliyet raporundan anlıyoruz. Bu işle uğraşacak bahriyeden emekli Hüsnü Paşa, Emin Paşa, Lütfi Bey Kaptan, Osmanlı Bankası direktörlerinden Keresteciyan, İdare Heyeti azasından Macid ve Kamhi beylerin oluşturduğu bir encümen, verdiği karar üzerine imtiyazı alınmak üzere Nafia Nezareti'ne müracaat etmiştir." diyor. İzmit'te bugün bulunan tersanelerin inşasında veya yerlerinin seçiminde Donanma Cemiyeti'nin ortaya koyduğu esasların etkili olduğunu vurgulayan Özçelik, "Cemiyete göre yapılacak tersane, gerek harp gerekse ticaret filomuzun istikbali için temel taşı olarak görmüştü." şeklinde konuşuyor.

SAVAŞ UÇAĞI İÇİN GÜNEY AFRİKA'DAN BAĞIŞ

Özçelik, bir taraftan donanmasını bağışlarla güçlendirmeye çalışan milletin, diğer taraftan da uçak alımı, hattâ fabrika kurulması çalışmalarına destek olduğunu ifade ediyor: "Tayyare alımına, başta padişah olmak üzere bütün milletin teveccüh gösterdiği, heyecanlandığı görülüyor. Öyle ki bu faaliyete yalnız memleket dahilinde değil, bütün Müslüman memleketlerde iştirak edilmiştir. Güney Afrika'da Yohannesburg Şehbenderliği'nce İslâm ahalisinden toplanan iane buna örnektir. 1913 senesinden itibaren Donanma Cemiyeti'nin Türk havacılığı hakkında tasavvurları, daha radikal ve gerçekçidir. Tayyareleri satın almak yerine imal ve inşa çareleri aranmıştır. Almanya'dan getirilen tayyarelerin ufak bir kaza neticesinde harap olmaları ve tekrar kullanılmalarının mümkün olmaması üzerine, 'önce bir tamir fabrikası, sonra da tayyare fabrikası' fikri görüşülerek encümene havale edilmiştir."

Tayyare alınması veya fabrikasının yapımı için düzenlenen bağış kampanyasına, Sultan Mehmet Reşat'ın 18 Mart 1912'de bin lira ihsan buyurduğu bilgisini veren Dekan Selahattin Özçelik, şunları kaydediyor: "Bu kampanyaya Hama ve Havran'dan Erzurum'a, Derne ve Trablusgarp'tan Kafkas eteklerine kadar hemen her yerden yapılan yardımlar neticesinde Osmanlı Bankası'nda hesaplar açılmıştır. Bunun içinde, Derne, Bingazi ve Tobruk bölgelerinde yapılan yardımlar dikkat çekicidir. O tarihte Derne'de görevli Binbaşı Mustafa Kemal'in de 100 kuruş yardım ettiği görülüyor." Kampanyanın ardından bazı cemiyet şubelerinin adının 'Tayyare ve Donanma Cemiyeti' olarak değiştiğini aktaran Özçelik, "Donanma Cemiyeti, tam manasıyla bir tayyare fabrikası kuramamıştır ama cumhuriyetin ilanından sonra Türk Tayyare Cemiyeti'nin kurulması için maddi ve manevi zemini hazırlamıştır. Aynı şekilde tersane de başlayan savaşlar sebebiyle tamamlanamamıştır. Donanma Cemiyeti, 1 Şubat 1919'da çıkarılan bir kararnameyle Bahriye Nezareti'ne devredilmiştir." diyor.

Prof. Dr. Özçelik, Türkiye'nin kendi gemisini ve silahını üretmesiyle ilgili olarak da şu değerlendirmeyi yapıyor: "Savaş başladığında, başkalarından alınan silahlarla zafer kazanılmaz. Kazanılsa bile çok maliyetli olur. 'El eşeğine binen çabuk iner' demişler. Bazı şeyler beklemeye gelmez. Osmanlı Devleti, kendi tersanelerini yenilemek istemişti fakat zaman ve zemin müsait değildi. Günümüzde Türkiye, kendi silahını üretmeye çalışarak doğru olanı yapıyor."