İnsani Yardım Vakfı (İHH) Denizli Gönüllüsü Yılmaz Kaplan, Gazze’ye insani yardım malzemesi götüren Mavi Marmara Gemisi’ne yapılan saldırının ikinci yıl dönümü nedeniyle yazılı açıklama yaptı. Kaplan açıklamasında, “Gazze’de uygulanan insanlık dışı ambargonun son bulması için 2010 yılı Mayıs ayında yola çıkan Gazze Özgürlük Filosu, aralarında milletvekilleri, çok sayıda medya mensubu, sanatçı, aydın, yazar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, çocuk ve kadınların yanı sıra binlerce ton insani yardım malzemesini Gazze’ye götürüyordu. Dünyanın dört bir yanından milyonlarca destekçinin canlı yayınlardan takip ettiği Filo, dünya halklarının ortak vicdanını, her dinden insanın dua ve iyi dileklerini Gazze’ye taşıyordu. Filoda çocuklar için oyun parkı, yaralı ve hastalar için tıbbi malzemelerin yanı sıra açıkta, yıkıntılarda ve çadırlarda yaşayan binlerce Gazzeli için ev ve çocuklar için okul demek olan inşaat malzemeleri bulunuyordu. İsrail 31 Mayıs 2010 günü sabah saat 04.30 sularında tam donanımlı ve kamuflajlı yüzlerce askeri taşıyan savaş gemileri, denizaltılar, hücumbotlar ve askerî helikopterlerle sivil masum insanların içinde bulunduğu insani yardım filosuna uluslararası sularda saldırdı. Bu saldırıda 9 iyi insan hayatını kaybetti, 56 yardım gönüllüsü ağır yaralandı. Yaralananlardan Uğur Süleyman Söylemez hâlen komada. İsrail tüm yardım gönüllülerini kelepçeleyerek gözaltına aldı ve yolcuların özel eşyaları dâhil olmak üzere gemideki her türlü malzemeyi gasp etti” dedi.

İsrail’in bu haksız ve gaddar saldırısı Birleşmiş Milletler, yüzlerce devlet, çok sayıda sivil toplum kuruluşu, hukukçu ve insan hakları kuruluşları ve aydınlarca terörist saldırı olarak nitelendirdiğini hatırlatan Kaplan, “İsrail’in insani yardım filosuna gerçekleştirdiği bu saldırı göstermiştir ki, İsrail politikaları sadece bölge barışı için değil dünya barışı için de büyük bir tehdittir. Ulusal hukuk ve uluslararası hukuk nezdinde İsrailli sorumluların cezalandırılması için çalışmalar iki yıldır sürdürülmektedir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyince saldırıda işlenen suçlar rapor edilmiş ve rapor Konseyde onaylanmıştır. Öte yandan saldırı günü Türkiye’de başlatılan ceza soruşturması 28.05.2012 tarihi itibarıyla tamamlanarak İsrailli sorumluların (şimdilik) bazıları hakkında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC)’ne yapılan başvuru ise hâlen Savcının önündedir ve davanın burada da açılması için yoğun bir talep mevcuttur. İnanıyoruz ki bu saldırının tüm sorumluları yargı önünde her bir mağdur için ayrı ayrı hesap verecektir.
Saldırıdan bu yana geçen iki yıl boyunca İsrail gitgide daha da yalnızlaşmaktadır. Bir yandan tüm hukuksuzluklarının üzerini örtmeye ve unutturmaya çalışmakta, diğer yandan da yaptıklarını meşru göstermek için gerçekleri çarpıtarak kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir. Mavi Marmara gemisi ise adaletin, barışın, özgürlüğün sembolü olarak tüm dünyada konuşulmaya, hayırla yad edilmeye devam etmektedir. Filoya bir şekilde katkısı olan tüm iyi insanlar kalplerde sarsılmaz bir yer edinmiştir. Halklar, Mavi Marmara’nın başlattığı yürüyüşü, Kudüs’ü özgürleştirecek büyük yürüyüş için önemli adımlardan biri olarak görmektedir. Kudüs’ün özgürlüğü, Siyonizme karşı Müslümanların, Hristiyanların, Yahudilerin ve tüm insanlığın özgürlüğünün anahtarıdır. Kudüs insanlığın kutsalıdır. İlahi dinlerin merkezidir.
Bu çerçevede bizler, 31 Mayıs gecesi ve sonrasında yaşananların sorumluluğunu her geçen gün artan bir bilinçle taşımaktayız. Ortadoğu’da barış sağlanamazsa dünyada gerçek barışı tesis etmek mümkün olmayacaktır. Adaletsizliğin olduğu bir dünyada barış ve huzurdan bahsetmemiz söz konusu olamaz. Güvenli bir dünya istiyorsak tüm insanlar için özgürlük ve adalet sağlanması yönünde tarafımızı belli etmek zorundayız” dedi


Bugüne kadar bölgede sürekli bir kriz ve çatışma politikası izleyen İsrail dünyaya sadece savaş gözlükleri ile baktığını belirten Kaplan, “Gerek uygulanan ambargo/abluka gerekse yapılan bombalı saldırılar, kullanılan yasak silahlar, sivillere saldırılar vb. tüm fiilleri bugün dünya halkları tarafından bir savunma olarak değil hukuksuz saldırılar olarak görülmekte ve uluslararası mekanizmalar ve sivil toplum kuruluşlarınca da bu şekilde kabul edilmektedir. Bizler de sivil toplum kuruluşları olarak İsrail’in bu hukuk tanımaz politikasını sadece Filistinliler için değil tüm insanlığın geleceği için bir tehdit ve tehlike olarak kabul etmekteyiz. Mavi Marmara’da İsrail’in gerçek yüzü deşifre olmuştur. Ancak bu yeterli değildir. İsrail insanlara zulmederken gücünü kendisine açık veya örtülü destek veren devletlerden almaktadır. Bu devletlerin önemli bir kısmı da halklarının hilafına -İsrail’in etkisi altında- bu destek politikalarını sürdürmektedir. Geldiğimiz süreçte artık tüm destekçiler de deşifre olmalıdır.
Tüm devletlerin stratejik ortaklıklarını dünya halkları ve insanlığın geleceği için adaletten ve insanlığın ortak değerlerinden yana almasını ümit ediyoruz.
Uluslararası mekanizmalara, devlet başkanlarına, İslam baharını yaşayan devletlere, dinî liderlere sesleniyoruz: Gazze’ye uygulanan abluka kalkmalıdır. Kudüs’te evlerin ve mabetlerin yıkımı durdurulmalıdır. Kudüs özgür olmalıdır. Filistin halkı hak ve özgürlüklerine kavuşmalıdır. İsrailli sorumlular yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Adalet tecelli etmelidir. Biz tüm yeryüzünde adaletin tesisi için kararlıyız, takipçiyiz ve vazgeçmeyeceğiz. İnanıyoruz ki barışla savaşanlar kaybetmeye mahkûmdur. Şüphesiz ki adalet barışın temelidir ve barış hepimiz için daha hayırlıdır. Ve adalet mutlaka tecelli edecektir” dedi.