İnce işçilik, sabır ve hüner isteyen, çivi çakmadan veya yapıştırıcı kullanmadan ahşap eserler yapma sanatı olan kündekâriliğin yeni ustaları yetişmiyor. Anadolu'da özellikle Selçuklu döneminde küçük geometrik ağaç parçacıklarını yivler yardımıyla birbirine geçirerek yapılan kündekârilik, günümüzde camiler için minber, mihrap, vaaz kürsüsü ve kapı yapımıyla ayakta duruyor. Kündenin en önemli özelliği, değişen mevsim şartları, sıcaklık ve nemden etkilenen ağacın, eserin yapısını bozmasını engellemesi. Selçuklu döneminde bu işi yapan kişilerin aynı zamanda astronomi gibi ilimleri de bildiği, eserlerinden anlaşılıyor. Bu mesleği öğrenmek, her yiğidin harcı değil. Yıllarca ihmal edilen ve unutulmaya yüz tutan kündekârlığı, Türkiye genelinde yapabilen gerçek usta sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

HEM AĞAÇ İŞLERİNİ HEM UZAY İLİMLERİNİ BİLEN USTA YOK

Bilal Tanrıöğen, Denizli'de kündekârlık mesleğini zor şarlar altında sürdürmeye çalışan, Türkiye'deki ender ustalardan biri. Selçuklu'da bunu yapan ustaların teknik aletler yokken bile günümüzden çok daha iyi eserler ortaya çıkardıklarını, tarihte bu mesleği yapan kişilerin, 1402 yılında inşa edilen yapılan Ulu Cami'nin minberinde olduğu gibi güneş ve galaksi sisteminin çizimlerini yaptığını, buradaki gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngelerinin bugün bilinenlerle aynı olduğunu söylüyor. Tanrıöğen, "Biz de hem uzay bilimlerini hem ağaç işlerini bilen usta yok. Biz onları kopya ederek çıkarıyoruz. Kendi başımıza şekil verip çıkarmamız yok." diyor.

Baba mesleğinin marangozluk olmasının etkisiyle ve camilerdeki sanata hevesinden dolayı kündekârlık öğrenmek için Konya'ya giderek Mevlüt Çiller adlı ustadan öğrendiğini anlatan Tanrıöğren, işe mermerden yapılan minberi ahşaba çevirerek başladığını söylüyor. Meslek ilgi görmesine rağmen şimdiki gençlerin sabırsız olduğunu, saatler süren bu sanatı öğrenmek için tahammül gösteremediğini belirtiyor: "Hemen bugün yapıp zengin olmayı düşünüyorlar. Bizim bu iş sabır ister. Ağacı hamurluyorsun, tomruk alıyorsun, kestiriyorsun, fırınlatıyorsun. Dükkâna gidip işlemlerden geçiriyorsun. Onunla yoruluyorsun, akşam nereyi bulursan orada yatıyorsun. Her yaptığın iş aynı olmuyor, caminin durumuna göre değişiyor." Yurtiçi ve yurtdışındaki camilere minber, mihrap ve vaaz kürsüsünü takım halinde veya tek olarak yaptıklarını ifade eden Bilal Tanrıöğen, mihraplardaki çinilerin son yıllarda deformasyonun artmasından dolayı ahşaba çevrildiğini vurguluyor: "Camiye girdiğimizde, yapım süresi için iki üç ay istiyoruz. Burada seri iş olmuyor, iki usta bir kalfayla çalışıyoruz."

Camilerde eskisi gibi sanata önem verilmediğinden yakınan Tanrıöğen, eskiden kündekâriliğin arkasında padişah, vezir veya paşalar olduğundan büyük sanat eserleri yapıldığını, şimdi ise ucuz iş yaptırma gayretinde olunduğunu söylüyor: "Cami dernekleri, 'Kaça yaparsın?' diye soruyor. 'Ne yapacaksın usta?' diye soran yok. Özelliğini soran yok. Böyle olunca da esnaf para kazanmadığı için, 'Cami işine para vermezler, bunlar hayır işidir.' diye yönelme olmuyor. En büyük kaybımız bu. Ben oradan rızkımı almalıyım ki elemanlarım görsün, benden sonra onlar yapsın. Bu, makineyle yapılan bir iş değil. CNC tezgâhıyla yapılan işler var, yapar geçersin ama o zevki vermiyor."

Küçüklü büyüklü 100'ü aşkın camiye mihrap, kürsü ve minber yaptığını anlatan Tanrıöğen, "Ortalama yılda yedi sekiz cami yapabiliyorum. Kürsüler bugün 4 bin liradan başlıyor, 7-8 bin liraya kadar çıkıyor. Minberler 12-13 bin liradan başlıyor, işçilik artıkça 25-30 bin liraya kadar çıkıyor. Grup olarak yapılırsa bir cami dekorasyonu, 30 ile 70 bina lira arası değişir." şeklinde konuşuyor. Kendisinin kayın ve sapella ağacı kullandığını fakat başka ağaçlardan da yapılabildiğini, fiyatın ona göre yükseldiğini vurgulayan Tanrıöğen, şunları kaydediyor: "Kündekâri, Selçuklu'dan gelen bir meslek. Küçük ağaç parçalarını birbirine eklemek suretiyle yapılıyor. Küçük parçaların birbirine geçirilmesinin sebebi, yaz ve kış aylarında genleşmesinden dolayı bozulmaları engellemek. Türkiye'de bunu yapan usta çok nadir. İş bulma ve eleman yetiştirme sıkıntısı var. Ustaların, öğretmeme gibi bir problemleri var. Türkiye'de benim bildiğim profesyonel 15-16 kişi var. Bunu yaparken aklınızda başka takıntı olmaması lazım. Tamamen zevkle yapmak lazım. 30 bin liraya kapı yapıyorsun, para çok gibi geliyor ama altı yedi ayda bitiriyorsun. Bunu yapacak bir ustanın çıkması zor, küçüklükten gelmesi lazım. Okullarda bu bölümler açılsa iyi olur." KDV problemleri de olduğunu dile getiren Tanrıöğen, "Ağacı alırken zaten KDV ödüyoruz, camilere işi yapınca da KDV ödüyoruz. En azından camilere yapılan işler muaf tutulsa iyi olur. Yurtdışında problem olmuyor, o zaman teşvik olarak devlet KDV'yi geri veriyor." diye konuşuyor.