Başbakanın son günlerde yaptığı açıklamalar da Türkiye’de büyük bir kesimi rencide etmiş ve iftiraya dönüşmüştür. Başbakan en son açıklamasında Hizmet veya bazı kesimler tarafından Cemaat olarak tanımlanan kimseleri dünya tarihinde terörist kelimesinin çıkmasına sebep olan Hasan Sabbah’ın kurduğu Haşhaşinlere benzetme iftirasını atmıştır. Herkes bilmeli ki Türkiye’de haşhaşinlere benzetilecek bir örgüt varsa binlerce polisimizi, askerimizi şehit eden PKK adlı terör örgütüdür. PKK haşhainler gibi binlerce vatandaşımızı öldürürken Cemaat ise buralardaki mağdur vatandaşlarımızın çocuklarını okutmak için adeta kendilerini feda etmişlerdir. Dershaneleri yakılmış öğretmenleri şehit edilmiştir. Sadece ülkemizde değil dünyanın dört bir köşesinde okullar açarak kültürümüzü yaymak için fedakârca çalıştıkları başta Başbakan olmak üzere herkes tarafından bilinmektedir. Hal böyle iken hükümet PKK ile müzakere edip Cemaatle mücadele etmesi hatta savaş açması kabul edilemez. Bir muhafazakâr parti başkanının bir İslami camiaya ilerde kendinin bile açıklayamayacağı vahim iftiraları tarih kaydetmektedir.
Başbakan dün büyükelçilere hizmet camiasını görev yaptığı ülkelerde kötülenmesine dair verdiği talimat ise yüz karasıdır. Bu sözleri dikkate alan adını bile bilmediğimiz ülkelerde bir tek Türk okulu kapatılırsa bunun sorumluluğunu nasıl verecek. Okul açmakla övünmesi gerekenler kapatmakla mı övünecek. Başbakan bu sorumsuz ifadelerden derhal vaz geçmelidir.   
AYRIŞTIRICI VE KAMPLAŞTIRICI BİR DİL KULLANILIYOR.
  “Özellikle son günlerde çok ayrıştırıcı ve kamplaştırıcı bir dil kullanılıyor.” “Bu şahsen siyasi nezakete de, siyasi edebe de, siyasi ahlaka da uymuyor. Türkiye içerisinde terör grupları hariç hangi cemaat olursa, hangi grup, hangi parti olursa olsun asla bu suçlamaları hak etmiyor. Bunlar yersiz, haksız ve sayın başbakana da yakışmayan suçlamalardır. Dün övdüklerinizi bugün yererseniz o zaman size de şüphe ile bakılır, siz de sorgulanırsınız. Onun için kelimelerin daha dikkatli seçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıştırıcı, kamplaştırıcı bir dil yerine birleştirici bütünleştirici bir dil kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun da en çok dikkat etmesi gerekenler yönetim noktasında olanlardır, devleti yönetenlerdir. Burada onların üsluplarına daha çok dikkat etmesi gerekir. Daha kucaklayıcı daha hoşgörülü ve daha bir barış dili kullanmaları gerekiyor. Sabırla hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Yoksa ‘öfke ile kalkan zararla oturur’ diye bir atasözümüz var. Biz ülkemizin ve milletimizin zarar görmesinden endişe duyuyoruz.” 

RERANDUM SÜRECİNDE HEP MİLLİ İRADE VURGUSU YAPILDI.
 “Referandumla yani milletin iradesi ile yapılmış olan değişiklik eğer meclisle kanunla yeniden düzenlenirse burada 12 Eylül Referandumuna bir ihanet, bu milletin iradesine saygısızlık, milli iradeyi yok sayma olarak değerlendiririz. Çünkü referandum sürecini hatırlarsa vatandaşlarımız, o süreçte hep milli iradeye vurgu yapıldı. ‘Millet ne istiyorsa biz onu getiriyoruz ve millete sunduk milletin dediğini de herkesin razı olması gerekiyor’ dendi. Millet buna yüzde 58 ile evet verdi.” Dedi.
3 YILLIK SÜREÇTE NELER DEĞİŞTİ?
 Ben buradan Başkana soruyorum Referandum yapılalı üç yıl gibi kısa bir süre geçti. Ne değişti de referandumla milletin kabül ettiğini siz apar topar değiştirmeye kalkıyorsunuz. 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile birlikte siz  yeniden bir düzenleme yapma ihtiyacı hissediyorsunuz. Bu düzenleme şuanda mecliste, millete gitmeden meclisten geçirmeye çalışıyorsunuz. O dönemde iktidar partisi dışındaki bütün partiler mevcut HSYK düzenlemesine karşıydılar. Yanı referandumda ‘hayır’ tarafında durmuşlardı. Şimdi bakıyorsunuz onların tamamı neredeyse şimdi HSYK’nın yanında duruyorlar. Onlar ‘evet’ tarafına geçmiş hükümet ‘hayır’ tarafına geçmiş pozisyonda. Buda milletimizde şöyle bir algı oluşturuyor. ‘Herkes siyasi çıkarına göre bir pozisyon almış ve orada duruyor.’ Doğru olan gerçekten bağımsız bir yargı isteyen herkesin milletin yanında, adaletin, hakkın ve doğrunun yanında durması lazım. Büyük Birlik Partisi olarak referandum sürecin de biz yetmez ama evet demiştik. Bizim durduğumuz yer aynı ama ne iktidar olanların ne de muhalefet olanların durduğu yeri bulabilmek gerçekten zor. Büyük Birlik Partisi doğruyu kim yaparsa yapsın yanın da yanlışı kim yaparsa yapsın karşisındadır.